[X]-2

305 52 27
                                    

Jooheon ve annem gülerek sohbet ederlerken onları şaşkınlıkla izliyordum. Annem kendisinden hiç beklemediğim bir şekilde bir önceki gün benimle konuşmuş, Seungyoun'dan hemen sonra biriyle daha bu kadar yakın olmaya hazırsan, bu kez beni de onunla tanıştırmanı isterim, demişti.

Ben annemin sözünü Jooheon'a ilettikten hemen sonra ise Jooheon annem ile görüşmeyi kabul etmiş, hatta piknik yapma fikrini öne sürmüştü.

Bugün ise oturduğumuz piknik örtüsünün üstünde, annem ile Jooheon'un neşeyle konuşmalarını izliyordum.

Başımı önüme eğdim ve ellerimi incelerken içime derin bir nefes çekip, bıraktım. Jooheon ile tanıştığımız günün üzerinden aylar geçmişti, ancak neredeyse iki yüz gün süren bu zaman zarfı boyunca o kadar zorlanmıştım ki onunla tanıştığımız gün ve bugün arasındaki mesafe benim için birkaç gün kadar hızlı geçmişti. Ancak nihayetinde her şey yoluna girmiş, annemle aram bile düzelmişti.

"Ben lavaboya gideceğim, döndüğümde konuşmaya devam ederiz." Annemin sesi ile düşüncelerim bölündüğünde başımı kaldırdım, oturduğumuz örtüden uzaklaşmakta olan anneme ve kendisi ile baş başa kaldığım Jooheon'a baktım.

Jooheon gülümsedi. "Annen çok iyi bir kadın, bu gidişle bizi erkenden evlendirecek."

Jooheon'un aniden söylediği cümlenin ardından, kocaman açılan gözlerimi gizleyerek başımı önüme eğmek zorunda kalmıştım.

Yanaklarımı ellerim ile kapatıp başımı yeniden kaldırdım, Jooheon ona attığım öfkeli bakışa karşılık bana arkasını dönmeyi tercih etti.

Jooheon'un başının kucağıma yerleştiğini hissettim. Ona bakarken, yüzümün eskisinden daha çok kızardığını yüzüme yerleştirdiğim ellerimin sıcaktan kavrulması ile anladım.

"Çocukları sonra düşünürsün."

Elimi Jooheon'un yüzüne götürüp parmağımı yüz hatlarında gezdirirken, beni defalarca kez uyarmasına rağmen onu dinlemeyip Seungyoun ile buluşmamı hatırladım. "Jooheon, seni dinlemediğim için özür dilerim."

Jooheon bir süre önce kapatmış olduğu gözlerini araladı. "Ne zaman?"

Gözleri yüzümü dikkatlice süzerken utandığımı hissettim, kendi hatamı ona karşı dile getirmek o kadar zordu ki anlatmak istediğim şeyleri her zaman yaptığı gibi kendiliğinden anlamasını istedim. Ancak bu olmadı. Ne konuda ondan özür dilemek istediğimi bizzat benim ağzımdan duymak istiyordu.

"Şu konu işte... Beni Seungyoun hakkında uyarmana rağmen benim onu affetmeye devam etmem..."

Jooheon kıkırdadı ve gözlerini yeniden kapattı, bu sakin tavrı içimdeki rahatsızlığın uçup gitmesini sağlamıştı.

"Önemli değil, kimse bir şeytana inanmak istemez zaten. Bana inanman için sana samimi olduğumu kanıtlamam gerekiyordu ve sonuç olarak bunu başardım, değil mi? Önemli olan da bu."

Bir elim hala Jooheon'un boynunda, onun nabzını yokluyordu. Kalbinin atışını parmaklarımda hissetmek, bana hiç olmadığım kadar huzurlu hissettiriyordu.

"Jooheon?"

Jooheon ne söylemek istediğimi merak edercesine bir mırıltı çıkardığında, uyumak üzere olduğunu anlamama rağmen konuştum. "Geçen gün... Zor durumda olduğumu hissetmiştin ama... yardım etmeye gelmedin. Benim... yüzümden miydi?"

Jooheon sorumu uzun bir süre boyunca yanıtlamamayı tercih etti.

Çünkü o gün bana gerçekten sinirlenmişti.

"Ben... senden o sözleri duymaya alışkındım. Ancak o an... Öyle işte!"

Jooheon her ne kadar söylemekten kaçsa da, söylediğim sözlerin kırıcılığı ortadaydı ve bu gerçek aklıma geldikçe vicdanım sızlıyordu.

Jooheon'un beni gerçekten affettiğini hissetmediğim sürece içimdeki rahatsızlık yok olmayacaktı.

Yerimde kıpırdandım, uyumak isteyen Jooheon bundan rahatsız olduğunda burnuna parmağımla birkaç kez vurdum. "Jooheon, annem hala gelmedi."

"Bizi yalnız bırakmak istediğinden."

Uykulu çıkan sesi, kulağa her zamanki gibi güvenilir geliyordu.

Fazla sorgulamadan, Jooheon'u izlemeye devam ettim.

Beni kendimden ve diğer bütün sorunlarımdan o kurtarmıştı. Ben nasıl olduğunu bile anlayamadan beni kendine bağlamış, kendimle baş başa kalmama olabildiğince engel olmuş, sonrasında ise kalan sorunlarıma el atmıştı.

"Özür dilerim Jooheon, gerçekten." Jooheon sözlerimi yeniden karşılıksız bırakmıştı, çünkü uyuyordu. Solukları fazlasıyla düzenliydi ve burnuna ne kadar dokunursam dokunayım bu onu uyandırmak için yeterli olmuyordu.

"Geçen gün sana kötü davrandığım için özür dilerim." Sözlerim, Jooheon'u uyandırmıyordu.

"Bir daha yapmayacağıma söz veriyorum." Gözümden düşene dek gözlerimi doldurduğunu fark etmediğim gözyaşım yüzümden kayıp gittiğinde ve çenemden aşağı, Jooheon'un yüzüne düştüğünde Jooheon gözlerini araladı ve içine derin bir nefes çekip başını kucağımdan kaldırdı.

Doğrulduğu yerde beni izlerken, konuşma şekli bana kızar gibiydi. "Defalarca kez özür dilemene gerek yok Lucy, üzgün olduğunun farkındayım ve bu yeterli."

Ciddi yüz ifadesine ufacık bir tebessüm bile eklenmemişti.

"Ayrıca ben senin daha iyi hissetmen için bu kadar çabalarken senin hala kötü hissetmeye devam etmen bana hiç yardımcı olmuyor."

Jooheon'un yüzünü dikkatlice süzdükten sonra başımı önüme eğdim, sözlerinde samimiydi ve bana bu kadar iyi davranıyor olması, yaptıklarım yüzünden daha kötü hissetmeme sebep oluyordu.

"Bana bak Lucy."

Başımı utançla kaldırıp Jooheon'a bakarken, yanaklarımın ısındığını hissedebiliyor ve kızarmış olduklarını tahmin edebiliyordum.

"Seni sonsuza dek kanatlarımın altında saklayacağım."

angel: lee jooheonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin