1. Bölüm - Günlük

756 49 26
                                    

Şimdi öncelikle sizlere söylemek istediğim bir kaç şey var;

Bu kitabı yazmaya başlamadan önceki gün aklımda hiçbir şekilde böyle bir kurgu yoktu. Eski okurlarım bilir, Invisible Goddess adlı bir kitapla tutunmaya çalışıyordum bu wattpad denen çukurda. 1 yıldır wattpad çukuruna düştüm sıyrılamıyorum. Burada bir kitaba başlama sebebim hayallerimi gerçekleştirmekti. Fakat sonradan olaylar bambaşka bir şekilde gelişti. Her şey normal giderken bir gün çok değer verdiğim bir insan ellerimin arasından kayıp gitti. Bu yazıları yazarken gözlerim dolu bir şekilde yazıyorum. Çünkü istemezdim böyle olsun. Hayatta olsaydı da böyle bir yazı yazmasaydım daha iyi olabilirdi. İlk yazmaya başladığım kitabımı da onun adına yazıyordum. Fakat siz okuyucuların bir çoğu ağır bir anlatım dili istiyordunuz.

Tanıdığınız bir çok ün görmüş yazar vardır. Felsefelerinde ve edebiyatlarında çığır aşmış kişiler. Bende onlardan biri olabilirdim. Ağır bir betimleme yapabilirdim. Edebiyatımı çok iyi bir dille konuşturabilirdim. Fakat ben buradaki basit anlatımım hafif betimlemem ile çoğu şeyi hayal gücünüze bırakıyorum. Hepiniz kitabı okurken ayrı bir dünya yaratın kafanızda istiyorum. Hepinizin zihninde aynı görüntüler oluşsun istemiyorum. Hayal dünyanızda istediğiniz gibi yaratın kitabımdaki olayları. Eğer felsefemi çok iyi kullanmamı bekliyorsanız şimdi bu kitaptan çıkabilirsiniz. Ben basit dilimle anlatımıma devam edeceğim.

Şimdi geri geliyorum meleğimin konusuna. Bu kitabımı yazma sebebim tam anlamıyla onu mutlu etmek istemem. Ben onu göremiyor olabilirim. Hatta tek kavuşma ve sarılma imkanım rüyalar olabilir ancak o beni görüyor. Kitabımdaki Alev karakterinin bir çok özelliği onu canlandırıyor. Meleğim her ne kadar biraz ürkek bir karakter olsaydı da içindeki güçlü aslanı ortaya çıkardım ve Alev karakterini yarattım. Olayı ise biraz kurguladım ve günümüzde yaşanmasını istemediğim artık yeter dedirten olayları ekledim. Bu kitabımın bir gün çıkarılacağına yürekten inanıyorum. Başladığım gün kendime bir söz verdim. Göksu'ya bir söz verdim. Bu kitap Göksu adına çıkacak. Belki ona verdiğim onu her daim koruyacağım sözünü tutamamış olabilirim. Fakat bir gün onunla kavuştuğumda bu sözü yerine getireceğim. Onu gözümden sakınırdım. Canımdan bir parça olmuştu. Epey bir yıktı beni doğrusu gidişi. O gün ona sadece bir kez sarılmış olmam daha çok üzdü beni. Dolabımda bir ceketi var. Her sabah uyandığımda kokusunu içime çekmeden başlamam güne. Sonra kahvemi alır, bilgisayarımın başına otururum. Düşünürüm biraz. İçimden 'Göksu, başarıyorum... Yapamazsam çok üzülürsün biliyorum. Seni seviyorum. Yıldızlar kadar öpücük birtanem.' diyorum. Ellerimi çeneme koyup acaba bugün ne yazsam moduna girip uzun bir süre düşünüyorum doğrusu. Sabahtan öğlene kadar hiçbir şey yemeden sizi meraklandırmamak için bölümleri nasıl yönlendireceğim bunu düşünüyorum. Konuşmayı daha fazla uzatmadan sevgili okuyucum seni seviyorum.

Bu kitap adını her andığımda kalbim küt küt atan ve gözlerim dolup yüzümde bir gülümseme oluşmasına sebep olan melek Göksu Şirin'e ithafen yazılıyordur.

İyi okumalar.

01.01.2016

Benim biricik dert ortağım, bir tanecik günlüğüm;

Tam olarak yeni yaşımda yazmaya başlıyorum şimdi seni.  İlk önce kendimi tanıtayım. Çünkü bir gün bu günlüğü bastıracağım. Adım Alev, soyadım Kandemir. Soy adım gibiyim. Kanlı bir demir gibi kinim var insanlara. İstanbul'da gecekondularla dolu bir mahallede yaşıyorum. Siyahla kumral arasında gidip gelen benim de tam anlayamadığım bir saç rengim, koyu kahverengi gözlerim ve  biraz kısa bir boyum var. 14 yaşındayım fakat yaşıtlarımdan çok daha olgunum. Bu konuda senle bahse bile girebilirim. Sebebini daha sonra anlatacağım. Annem beni doğurmak için kendini feda etmiş. Bunu bana çok küçük yaşta söyledikleri için psikolojim biraz bozuldu ve olgunlaştım. Annem çocuk olmasa da onun hep gökteki bir yıldız olup beni izlediğini düşünmüşümdür. Her ne kadar herkes bu çocukça dese de ben buna inanıyorum. Annem bir yıldız. Babam ise annem ölünce buna dayanamayıp intihar etmiş. Bir yandan buna seviniyorum. Çünkü babam çok kötü bir adammış. Annemi hep dövermiş. Hatta bir gün... Bence şimdi sırası değil. Size bir olayı daha sonra anlatacağım. 5 yaşıma kadar yetimhanede kaldım. Sanırım hayatımın en güzel günleri de yetimhane dönemlerimdi. Yetimhanedeki hocalarım hep resim konusunda yetenekli olduğumu söylerdi. Ha bir de çok güzel taklit ve oyunculuk yaptığımı. Geleceğimin parlak ve önü açık olduğundan bahsederlerdi. Fakat geleceğimin kapkaranlık olabileceğini kim bilebilirdi ki...

Ben doğduktan neredeyse bir dakika sonra annemin kalbi durmuş. Beni gördükten sonra gözlerini yummuş hayata. Ne zaman bunu söylesem gözlerim dolar tıpkı şimdi olduğu gibi. Annemi hep fotoğraflardan gördüm. Ama çok güzel bir kadınmış. Bana hamileyken ki fotoğraflarına bakarım arada. Annemi de anlatayım size, Simsiyah saçları varmış annemin. Yemyeşil de gözleri. Saçları da kıvır kıvırmış. O da benim gibi kısa boyluymuş. Hatta annem yaşıyor olsaydı onun şu anki boyunu geçmişim öyle  söylüyorlar. Beli inceymiş annemin. Fiziği de çok güzelmiş. Yanakları kırmızı kırmızı elleri narinmiş. Çok naif hareket edermiş. Tam bir hanımefendiymiş. Annemin adını söylemeyi unuttum değil mi size? Annemin adı Duru'ymuş. Anneannem duru bir güzelliği var diye ismini Duru koymuş. Babamdan günlüğümü yazdığım ilk gün bahsetmek istemiyorum. Ya da sizi meraklandırmak istemiyorum. Anlatayım babamı da. Babam düz saçlı, yakışıklı, koyu kahverengi gözlü, biraz uzun boylu, beyaz tenli bir adammış. Adı da Kerem'miş. Ben babama çekmişim.  Keşke anneme çekseymişim... Babam annemle evlenmeden önce, babam anneme çok iyi davranırmış. Sahile gider dondurma yer, beraber film izlerlermiş. Üniversiteden beri arkadaşlarmış. Fakat evlenince her şey çok değişmiş. Babam eve geceleri geç gelmeye başlamış. Bazen de sarhoş. Sarhoş olduğu bir gün annemi öldüresiye dövmüş. Annem o gece  çok ağlamış. Babam ise oturup içki içmeye devam etmiş. Çoğu gece böyle sürmüş. Annem beyaz tenindeki göze çarpan morlukları saklayamaz olmuş. Bir gün bu morlukları anneannem görmüş. Annem ağlaya ağlaya derdini anneanneme anlatmış. Anneannem haksızlığa tahammül edemeyen bir kadınmış. Annemi alıp doğruca polise gitmiş. Polise olanları birer birer anlatan annem hiçbir şey yokmuş gibi eve gelmiş. Sofrayı hazırlamış ve oturup babamı beklemeye başlamış. Babam eve tam saatinde gelmiş bu sefer. Elinde bir demet papatya ve annemin en sevdiği çikolata ile kapıdaymış. Annem ağzı açık kalmış. Babam sarhoş da değilmiş. Fakat o anda babamın arkasında polisler belirmiş. Babamı kelepçeleyip götürmüşler. Annem onları durdurmaya çalışmış fakat babamı gündüz şikayet ettiği için hiçbir şey yapamamış. Karakola babamla beraber gidip şikayetini geri çekmiş. Babam da nezaretten çıkmış. Babam anneme sinirlenmiş fakat bir yandan da hak vermiş. O gece babama ne olduysa değişmiş. Üniversite yıllarındaki haline dönmüş. Annem de onu affetmiş. Bu barışma annemin bana hamile kalmasına vesile olmuş... Annem bana hamile olduğunu anlayınca, bunu koşup babama anlatmış. Babam anneme sarılıp onu havada döndürmüş. O gün güzel bir yemeğe çıkmışlar. Tıpkı eski günlerinde ki gibi. Annemin mutluluğuna diyecek yokmuş. Babam annemin hamile olduğunu öğrendiğinden itibaren anneme çok güzel davranmış. Ama acı son yakınmış...

Benim kız olacağımı öğrendiklerinde daha çok sevinmişler. Fakat doktorun kötü bir haberi de varmış. Annem minyon biri olduğu için doğumu başaramayabilirmiş. Doktor benim alınmamı teklif etmiş. Babam annemin yaşaması için kabul etmiş fakat annem itiraz etmiş. Korkuyla yaşamışlar ben doğana kadar. Aradan bir kaç geçip annemin doğum sancıları başladığında babam çok telaşlanmış. Hemen annemi hastaneye götürmüş. Annemin bunu başaramayacağı çok bariz ortadaymış fakat annem ısrarla ıkınmış. Ağlaya ağlaya yapmış doğumu. O anda dünyaya ben gelmişim. Beni gördükten sonra da gözlerini hayata yuman annem... Babam annemin ölüsünün elini tutup saatlerce ağlamış. Beni sarmış, öpmüş ve koklamış. Sonra hastanenin çatısına çıkıp kendini atmış. Beni amcam nüfusuna aldırmak istemiş fakat başaramamış. Adımı da hastanedeki görevliler koymuş. Alev kadar güçlü olsun demişler. Daha doğduğum anda annemi ve babamı kaybeden ben ise etrafa gülücükler saçıyormuşum. Polislerin birinin kucağında pembe battaniyeme sarılı bir şekilde uykuya dalmışım. Yaşama gözlerimi açtığım 2. gün ise yetimhanede uyanmışım. 5 yaşına kadar büyüdüğüm yetimhane insanların düşündüğü kadar kötü bir yer değildi aslında. Orada çok eğlenirdim. Amcam beni sürekli ziyarete gelir bana şeker, çikolata ve bir sürü oyuncak getirirdi. Oyuncaklarımı hep arkadaşlarımla bölüşürdüm ve beraber oynardık. Göksu diye bir arkadaşım da vardı. Ben onun en yakın arkadaşı değildim ama o benim en yakın arkadaşımdı hep. Fakat bende onu buna belli etmedim. Sonradan anladım en değerli arkadaşım olduğunu. 2 yaşıma gelince amcam da öldü. Kimsem kalmadığını o yaşta hissetmiştim. Yetimhanelerdeki küçük çocuk sayısı artmaya başlayınca devlet yeni bir yasa çıkardı. 5 yaş ve 5 yaşından küçük her çocuk için bir koruyucu aile bulunacaktı...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 13, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Gökteki Yıldızlar (Çocuk İstismarı Farkındalığı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin