Ölmeyin

1 0 0
                                    

Issız eve gittiğimizde sanki kocaman eski bir otelmiş gibiydi. Eve girdiğimizde kocaman sinema salonu gibi bi oda vardı oraya girdik. Ekran açıldı ve yüzünü göremediğimiz bir adam çıktı. Ve başka bir dilde konuşmaya başladı. "Willkommen. Das ist ein spiele. Überlebens spiele. Fiel Glück!" Almanca olduğunu Millie anladı ve bize çevirdi.
"Hoşgeldiniz. Bu bir oyundur. Hayatta kalma oyunu. Bol şans!" Korkuyorduk. Çok korkuyorduk. Ve adam bizim dilimizde koridordaki sarı odaya gelin dedi. Koridora gittik. Ama sarı bir oda yoktu. Mike kapısının kenarı sarı olan bi oda buldu ve hepimiz içeri girdik. Kapı kapandı ve kilitlendi. Biraz güçlü olduğum için kapıyı kırmaya çalıştım . Ama bir kez vurduğumda kapıya yapışmıştım. Kapı demire bürünmüştü. Yine bir ekran çıktı. Bu sefer bizim dilimizde konuşuyordu. "Merhaba. Lafı uzatmayacağım. Eğer ailenize bir şey olmamasını istiyorsanız, bu oyunu sağ salim bitirip buradan çıkmanız gerekecek. Ama dikkat edin ölmeyin. Kızlara ve erkeklere ayrı ayrı odalar verildi isterseniz aynı cinsleriniz ile aynı odada kalabilirsiniz. Kızların bölümü sağ erkeklerin bölümü ise sol taraftadır. Bol şans!"
Sarı oda sanki lobi gibiydi. Çok büyüktü. Sanki sarı oda başka evlere açılıyormuş gibiyidi.
Jess: Bence 4 ,4 kalalım tek başımıza kalırsak bir gecede korkudan ölücez.
Lucy: Bence de. Beni dikkat edin ölmeyin sözü korkuttu niye nasıl ölelim? Bunu biri bize niye yapsın.
Finn: Ailelerimize.
Millie: Bence hepimiz aynı odada kalalım.
Sam: Sizin soyunuk halinizi görmek istemeyiz.
Mike: Aramıza bir perde çekeriz bunun sayesinde sizi soyunuk görmeyiz ve çığlık attığınızda da sizi duyarız. Bir oluruz yani.
Lucy: Mike ve Millie haklı. Hiç kıyafetimiz yok ama.
Bir anda ekran açılıp "odalarınızda sizin kıyafetleriniz var. Bütün eşyalarınız orda."
En azından bütün eşyalar diyince rahatlamıştım. Ruffin olmasaydı ben uyuyamazdım.
Herkes aynı kocaman lobiye gitti ve sarı odanın yanındaydı yatak odalarımız. Gerçekten her şeyim vardı kumbaram bile. Bir şey eksikti tabii ki telefonum. Yatma vakti gelmişti. Herkes nasıl uyuyabilmişti. Sanırım korku yorgunluğu. Bende sarı odaya su içmeye ve yemek yemeye gittim. Çok acıkmıştım. Sarı odaya artık lobi 1 diyelim yatak odasının olduğu yere de lobi 2 diyelim. Neyse lobi 1'e gittim ve orada Finn vardı. Uyuyaması çok normaldi. Tıpkı benim gibiydi. Ona sıkıca sarıldım. Çok ilginç beni öptü. Boşuna hoşlanmıyordum ondan. Bu onunla 2. öpüşümemizdi. Bende onu öptüm. Yaklaşık 15 dakika sürdü ve birbirimize gülümseyerek yataklarımıza gittik. Bu olaydan birkaç saat sonra saat 4'te kendimi yeniden lobi 1' de buldum. Bu sefer Mike beni öpüyordu. Aniden sessizbir çığlık attım. Sonrasında bir tokat.
- ne yaptığını sanıyorsun sen? Sen şu an şartlarımızı görmüyormusun. Ben seni de sevmiyorum. Hayatımda kimse yok sen bile yoksun. Bittin gözümde!
- Finn ile 15 dakika öpüşürken ona bu lafları söylemiyordun.
Duraksadım. Haklıydı. Ona yalan söylemiştim. Söyleyecek söz bulamadım ve kekeledim.
- M-m-mike b-b-ben
- Sen?
Sustum. Onun kalbini yeterince kırmıştım. Benden uzak durması en iyisiydi.
- B-b-ben s-s-senin k-kalbini y-yeterinc-ce k-kırdım. B-b-benden u-uzak d-dur.
-...

Sabah olmuştu. Yeni korkutucu gün bizi bekliyordu.

GEÇMİŞİ HATIRLA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin