~~~~~~~~~
Kapıların açılmasıyla içeri giren kadın ellerini önünde birleştirmiş, misafirleri süzüyordu. Mavi kaftanı üzerine tam oturmuş, saçlarını süsleyen büyük taç kimliğini açık ediyordu. Agrafena, Katarina, Mitya dahil olmak üzere; Yavuz hariç herkes selama durdu. NazlıŞah hemen doğrulup annesine baktı. Oldu olası annesinden çekinirdi. Harem halkı ve taşrada olanlardan kulağına çalınan dedikodulara inanmasa da kadının ne kadar gözü kara olduğunu bilirdi. Çekilmesine rağmen hep ağırlığını koymuş ve sözünü dinletmişti şu güne kadar. Kimi zaman babasını kimi zaman ağabeyini arkasına alarak karşı gelmişti onun emirlerine.
'Hoşgeldiniz.' Kimsenin oturmasını beklemeden oğlunun yanında yerini aldı. Yavuz başı ile onaylayıp oturdu. Ayakta kalan yine misafirler olmuştu. Eli ile oturmalarını işaret ettiğinde Yavuz'un tam karşısına Agrafena ve sağına ve soluna diye ikisi oturmuştu.
'Hoşbulduk, Sultan Hazretleri.' Agrafena aradığı, az önce bahsettiği kadının bu olduğunu anlamıştı. Asaleti, herkese söz geçirişi kendine göre bir rakip bulduğunu düşündürüyordu.
'Validem, Gülümser Sultan. Haremin yönetimi ona aittir.' Yavuz ciddiyetle karışmış bir gülümseme sundu, misafirlerine.
'Beni elbet tanırlar oğlum, ben onları tanıyayım şimdi...' Yavuz yanında oturan validesine baktığında, onun bu merakının sıradan bir merak olmadığını anladı.
'Ben kendimi tanıtayım sultanım. Rus Çarlığı Büyük Ordusu Baş Kumandan Danışmanı, Alexsandrovna Hanedanı en genç ferdi, Presnses Agrafena Gruşinka Alexsandrovna.' Kadının bal rengi gözlerine bakarak kendini tanıttığında Agrafena, dışarıda bir şimşek çaktı. İki kadında çekmedi birbirlerinden gözlerini. Büyük bir kıvılcım çıktı sanki aralarından. Ikisini de bir titreme aldı. Vücutlarının ısısı düştü.
Herkes çakan şimşekle bakışlarını teras kapısına çevirmişti. Yok delinmişcesine yağan yağmura bakmışlar, bahar aylarına bu havanın sebebini anlamamışlardı. Sonra teker teker döndürdüler bakislarini içeriye. Iki kadında o zaman çekti birbirinden gözlerini. Yavuz ciddiyetinden ödün vermeden bir gülüş kondurdu yüzüne.
'Sizi hiç duymamıştım daha önce. Bu kadar namınız olduğunu bilmiyordum.' Agrafena'ya bakarak söylediği ilk cümleden sonra diğer iki misafirine çevirerek bakışlarını konuştu.
'Duymamanız çok doğal Sultan Hazretleri.. Zira biz siyasetle ilgilenmiyoruz.' Katarina, Mitya'nın yanına denk gelen esmer adama bakıyordu. Kaslı vücudu, konur* gözleri, ışık değince kızılşap rengine bürünen saçları ile duruyordu öyle. Bakışları pita*da saklanan bir avcı gibiydi. Her an her yerden saldırabilirmiş gibi.
'Hünkarımız her alanda mahir olan kişileri sever, kollar. Belli ki pek mahir değilmişsiniz.' Diye konuşmaya dahil oldu NazlıŞah. Bir şey sezmişti, hiç iyi olmayan şeyler. Validesi ve Agrafena'nın bakışmaları, Katarina'nın huzursuzluğu, gündüz ferhaş sırasında kısa bir konuşma yaşadığı Mitya'nın karakteri. Sanki müttefikten çok düşmanmış gibi geliyordu.
'Aksine sultanım. Bizden daha mahiri yoktur.' Kadının sarı ve kahverengi renklerine karışmış irislerine dikmişti buz mavisi gözlerini Mitya. Anlamlandıramadığı bir şekilde kılıcını çekmiş mütecaviz* bir şekilde onu savaş alanına çağırıyordu. Oysa suyuna gitmeli, gözüne girmeli, gerekirse yatağa çekip zihnini ele geçirmeliydi.
'Bunu daha başka bir vakitte konuşabiliriz. Değil mi Prenses Agrafena?' Sert sesi bütün bakışları kendisine çevirmiş gözle görülmeyen münakaşayı sonlandırmıştı. Agrafena kaftanın eteklerini düzeltti eli ile. Gözleri sofranın üzerinde gezdirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLHUN ~YavBah~
FanfictionYıllardır yaşadığı amaca ihanet ettiği için ne kadar pişmanlık duyuyorsa, şu anda gözlerine esir olduğu adamın dudaklarından aldığı lezzete de doymuyordu. Saraya geldiği zamanları hatırlayıp gülümserken, aldığı canları ve yaktığı yürekleri hatırladı...