aşırı yüksek müzik sesiyle yerimden sıçrarken masanın üzerindeki her şey şangırtıyla yeri boyladı. kalın perdelerden gece mi gündüz mü belli olmuyordu. yerde yatan insanları ezmemeye çalışarak mutfağa girdim ve dolaptan bi şişe bira aldım. boğazımın kuruluğunu giderdikten sonra müziğin kaynağı olan üst kata çıkmaya karar verdim. benim tarzım bi müzik değildi ama uzun süre uyumadan kaynaklanan mayışıklığımı atmak için iyi bir yoldu. onlar da yeni başlamış olmalılardı. içeri girdiğimde loş ortamda müziğin ritmini umursamadan kendini bi dans tufanına kaptırmış kalabalığın arasına daldım ve onlara uyum sağlamak için ince birinin belini tutup hareketlenmeye başladım. Kızın bedeni kıvraktı, iyi dans ediyordu; boyleleriyle dans etmek zevkli olurdu. belli bi süre sonra ben de kendi ritmimi tutturduğumda farkında olmadan cam kenarına ulaşmış uzun normal boyutlarda bi çocukla karşılıklı dans ediyordum. benim yaşlarımda sarışın bi alman tipliydi. yeni doğan güneşin turuncu sarı ışıkları üzerimize vururken çocuk ellerini bedenim de gezdirmeye başlamıştı. bi eli kasıklarımdan yukarı çıkarken diğeriyle arkadan belimi kavraması beni ona iyice yaklastırdı. müzik bedenlerimizde yankılanıyordu. kafamı geriye doğru atarak iyice arkaya, çocuğun eline doğru yaslandığımda aşağı dökülen saçlarımın arasında gezdiriyordum ellerimi. o da elini vücudumun ön tarafında rahatça gezdiriyordu. aldığım hazzı doruklarimda yaşarken çocuk elini omzuna çıkardı ve beni dikleştirip dans ritimlerimizi bozmadan öpmeye başladı. müziğin daha da hararetlenmesiyle dudaklarımızın birbirleni emen hareketleri de hızlanmıştı. dudakları fazla tatlıydı, bırakmak istemiyordum ve kollarımı beline dolayıp onu da beraberimde götürerek geri geri birilerine çarpa çarpa ilerledim. bi saniye bile olsun dudaklarımızın arasına hava girmesine izin vermeden duvarla bedeni mi buluşturduğumda kollarımı boynuna bacaklarımı da beline doladım. aç gözlülükle dudaklarımızı içimize çekerken birden biri beni kolumdan çekip kendi ayaklarımın üzerine basmamı sağladı. müzik hala vücudumda hissetmeye devam ederken beni çekene baktım. Sima. gitme zamanı gelmiş miydi yani? tam da enfes dudaklara kavuşmuşken. Sima'ya başımla onay verip dans etmeye başlayan çocuğa döndüm ve onun ritmiyle kulaklarına yaklaşıp nefes nefese konuştum.
"haftaya Budapeşte!.."
geri çekilip bana göz kırptıktan sonra arkamı dönüp dans edenlerin arasından ayrılıp alt kata indim. Sima perdeleri açmış içeriyi aydınlatmıştı. geçen günkü odadan sırt çantası alıp içine evde temiz bulduğum kıyafetlerden tıktım. apartmandan dışarı çıkarken Sima paraları sayıyordu. MM'den almıştı kesin. baya çok gözüküyorlardı.
"MM bu sefer bonkör davranmış." dedim çantamla omzuna vururken. gülmeme karşılık verip kaldırımda koşmaya başlarken bağırdı.
"Arabamız süper, bebek! suzuki jimny 55!"
ben de onun arkasından koşmaya başladım. kahkahalarla arabanın bizi alacağı otobana çıktık. Bu saatte tek tük geçen arabalara aldırmadan josef van wissem- taste of blood eşliğinde dans ediyorduk. evden aldığım bira şişesini havaya kaldırarak ağzıma şelale şeklinde akıtıyordum ve şarkının mayhoş eden eski tınısına uyarak bedenimi kıvırıyordum. üzerimize gelen araba farlarına dönerek dans etmeye devam ettim Sima da arkama yanaşmış belimi sarmalamış bi şekilde dans ediyordu. arabanın sahibi de arabadan çıkıp bize doğru gelirken ellerimle onu davet ediyordum. rastalı sarı saçlarını toplamış ot içerken ellerini bana uzattı ve beni kendine çekerek bedeninin yan tarafına yapışmamı sağladı bi koluyla beni sararken diğeriyle de simayı tutuyordu. üç beden de birbirine çarparak dans ederken onların öpüşmeye başladıklarını gördüm ve aradan çekildim. kollarım hafif havada başım arkaya yatmış sarsakça sağa sola sallanarak müziğin sihrine kapılıyordum.
jipin arka koltuklarına yayılmış bacaklarımı bilekten caprazlayarak arabanın kasasına koymuştum. arabanın her tarafı açık olduğu için bunaltıcı sıcağı hissetmiyordum.
"hey farkettim de üç saattir müzik dinlemiyoruz." dedim one doğru eğilip radyola uğraşmaya başladım. Blues Brothers a rastlayınca bağırdım ve ayaklarımı içeri alıp ayağa kalktım. Sima da benimle kalkmıştı.
"WUHUUuuu! bebeğim buna bayılıyorum!" delice şarkıya eşlik ediyorduk. rastalı da yolda zikzaklar çizerek ilerliyordu. bi anda duyduğum korna sesinden sonra arka kasa sola doğru savruldu ve ben de önce koltuğun üzerine oradan da ön koltukların arasına düştüm. ezilen kolumun üzerinden kalkarken ahlaniyordum ki kahkahaya kafamı kaldırdım. rastalı ve sima kısık gözlerle kahkaha atıyorlardı. pozisyonum komikti ama onları bu kadar güldüren muhtemelen bi şişe viskiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
farklı bir yaşam tarzı
Adventure"ben bunu yapamam!! senin gibi değilim." "benim gibi olmayabilirsin ama onlardan olmadığın da belli. sıkıldığını söyleyen sendin."