"En Güzel aldanıştır aşka inanmak", Aziz Nesin
Bu söz öylesine güzel geldi ki!
Ben hep hayallerde yaşayan bir meczup gibiydim aslında. Bakıyorum da şöyle kendi tarihime; melankolinin tanımı gibiydi hayatım. Hatta bir arkadaşım "Melankoli kadındır" kitabını tavsiye etmişti. Severdi beni. Merak etme yalnız değilsin, melankoli, çoğu kadının kaçınılmazı demek istemişti sanıyorum. Okudum elbette hemen o kitabı. Bir kadının doktora teziydi.
Melankoliye bir zamanlar teslimiyetimin nedeni belki de duygulara olan bağımlılığımdı. İyi olanlar beni havalara uçurur bir süre, bir süre sonra da kötü bir olay yaşanmasa bile, bu halin geçici olacağını bilmek beni aşağı çekerdi. Buna izin verirdim yani. Aslında bende yaşananlar, gerçekte yaşananlar değildi anlayacağınız. Gerçekte yaşanan sadece ağacın yapraklarını dökmesi ise; bende yaşananlar o ağacın doğumu, yetişmesi, güzelliği, hayalleri, çevresine verdiği mutluluktan o yaprakları dökecek hale getiren hüzün, bunun görünen ve görünmeyen sebepleri, sınavı, mesajı ve vazgeçmesine kadar her şeydi benim gördüğüm. Varsayımlar olmadan çoğuna cevabım olamazdı elbette. O da çok zor değil zaten benim için.
Yaşanan olayları hatırlayamıyorum ben, duygular kalıyor hafızamda. Ne yaşandı, sorusuna cevap veremiyorum. O dönemde yaşananlar nasıl hissettirdi dersen, anında o duyguların içinde buluyorum kendimi. Bazen yazıyorum. Beni çok üzen ve unutmamalıyım dediğim bazı olayları yazıyorum. Hatırlamak için. Bunu yapıyorum çünkü; dedim ya çoğu zaman olayı hatırlamıyorum ve duygu kalıyor. Sonra aylar geçip olayı hatırlamaksızın bende kalan duygulardan vazgeçmek istiyorum. Bırakmak istiyorum. Hadi boşver diyorum. Defalarca yaşadım bunu. Unutmayı tercih edip yeniden aynı kişilere hayatını açınca, aynı kişilerle hep geçmişin tekrarını yaşadık, tamamlanamayan bir döngü gibi. Bazen bitirmek gerekir demek ki. O kişi ile bağını koparmak, ilerlemek ve gitmek. Bazen "iyi olanı bil bırakmak" gerekirken, bu duygulara tutunmak neden, değil mi?
Dönüp bakıyorum geçen onlarca yıla.
Biliyor musunuz, ben çocukluğumu hiç hatırlamıyorum. Hatırladığım tek şey var; bir an önce büyüme ve yalnız olma üzerine kurulan cümlelerim. Yani en basit haliyle şu an bir hayalimi yaşıyorum aslında. Geçmişin hayali, bugün korkum. Ne garip değil mi?
Bu aralar diyorum ki; önce tanıdığım o küçük çocuğun hayalleri gerçekleştiği için mutlu olayım. Sonra da yeni hayallere dalayım. Bu kez hayallerimi endişelerimin üzerine kurmak istemiyorum. Hayallerim daha bütünsel olsun. Endişelerin, korkuların ellerini bırakmaya niyet ediyorum yapabilmek için.
Hayat çok güzel, ne olursa olsun.
Bunu anlamak için sanıyorum bu yaşlara gelmem gerekiyordu. Hiçbirşey olmasa bile sana ait bir hikâye yazıyorsun. An geliyor, seni zamanında çok üzen olaylara, kızgınlıklarına, yaşadıklarına baktığında aradaki mesafeyi acımasızca fark ediyorsun. Hatta biraz daha dışardan bakabilsen kendine, senin hayatına ait mi bu hikaye diye bir an düşünebilirsin bile.
Bende bazen öyle oluyor.
Bundan yıllar önce, tam 11 yıl oldu aslında, 6 yıllık bir ilişkim vardı. Severdik birbirimizi, sempatik bir ilişkiydi, birbirimize sesimizi yükseltmişliğimiz bile yoktu, kıyamazdık, şefkatliydik, tatlı sürprizler yapardık, bağlıydık birbirimize. Güzel severdik, merhamet ve hayranlıkla. Hayat sonraları bize bir takım zorluklar çıkardı. Onları da aştık. Yani öyle sanmıştık ya da sadece ben öyle sanmıştım. Hatırlamaya çalışıyorum, kusura bakmayın pek yazamıyorum, mesafe girdiğinden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rengarenk bir girdap misali..
Nonfiksi....Ben hep hayallerde yaşayan bir meczup gibiydim aslında. Bakıyorum da şöyle kendi tarihime; melankolinin tanımı gibiydi hayatım. Hatta bir arkadaşım "Melankoli kadındır" kitabını tavsiye etmişti. Severdi beni. Merak etme yalnız değilsin, melankol...