Je t'aime... moi non plus

5.3K 140 263
                                    

Kahverengi saçları omzundan aşağıya bukle bukle dökülen saçlarının renginin farklı bir tonu üzerine oturan deri bir ceket giymiş aşıkların, aşka aşıkların şehri Paris’in arka sokaklarındaki kuytu ucuz barlarından birinde o tahta taburelerden birine oturmuş biten bardağını barmenin doldurması için sallayan kumral genç bir kadın, Hermione Granger, bir yandan da duman altı olmuş barı izliyordu sessizce. 

Pistte çiftler kimseyi umursamadan kıyafetleriyle sevişerek dans ediyorlarken diğer insanlarda onları umursamıyor zaten herkes kendi derdindeyken kumral genç kadın bardağı doldurulmuş iç çekerek tek bir dikişte içkiyi boğazından aşağıya dökerken barda yeni bir müzik duyuluyordu.

*** 

Hermione barda tek başına oturmaya devam ederken aklı hala o birkaç saat önceki konuşmadaydı. Paris’e hem kafasını dinlemek için hem de çalıştığı şirketin Paris departmanını kontrol etmek için gelmiş ama geldiği gibi bir zamanlar uzun bir ilişki yaşadığı Ronald Weasley ile karşılaşmışken buna sevinmiş ama onun hayatı ile öğrendikleri Hermione’yi derinden sarsmışken, şaşkınlığı hala geçmemişti genç kadının.

Ron ona cinsel tercihinin değiştiğini söylemişti çünkü. Hermione şaşkın bir ses tonuyla ona ne zaman diye sorduğunda ise “Sen beni terk ettiğin zaman,” cevabını almış ve bu cevapla susmuşken Ron’un kararına saygılı onun bir senedir seviyeli bir şekilde ilerleyen ilişkisi hakkında konuşmaya başlamışlardı. 

Hermione barmenin boş bardağı alıp doldurmasını izlerken düşüncelerine iç çekmiş ama yüzünde hafif bir gülümseme varken Ron için mutluydu. 2 sene önce ilişkilerinde bir şeylerin eksik olduğunu hissetmiş ve ondan ayrılmış Ron’un deyimiyle terk etmişken kendini kariyerine adamış ve 2 senedir Ron’u ilk defa görmüştü.

Ron her ne kadar terk edilmiş olsa da hayatını eskisinden farklı bir şekilde devam ettirmişken işte Hermione bunu yapamamıştı. 2 sene içinde birçok ilişkisi olmuş ama o eksikliği giderememişken bir ilişkide aradığı tadı kendide bilmiyordu.

Hermione kaç bardak içtiğini bilmiyor ama yeni gelen bardağı yudumlamaya kararlı ama yinede büyük bir yudum alırken çalan Fransızca şarkı yerini İngilizce bir şarkıya bırakırken Hermione tanıdıklıkla iç çekti.

Gözlerini kapamış şarkıyı dinlerken bardağından bir yudum daha aldığında yoğun Fransızca kelimeleri ağır bir aksanla kulağını doldurdu.

“Bardak bu sefer hemen boşalmadı?”

Hermione başını o tarafa çevirdiğinde gözlerinin çarpıştığı yoğun mavi-gri gözlerle yutkunma gereği duydu. Hermione mavi-gri gözlerin kıskacından kurtulup keskin yüz hatları ve elmacık kemikleri ile beyaza yakın sapsarı saçların dağınıklığının mükemmelliğini düşünmemeye çalışarak cevap vermeye odaklandı.

“Bardak sayıları bir hayli fazlalaştıktan sonra ağır gitmeye karar verdim,” dedi Hermione sadece kelimelere odaklanarak.

Asil bir gülümseme Hermione’nin pembeleşmesine neden olurken o bunu alkolün etkisine veriyor tekrar sesi duyduğunda istemsizce yanındaki taburede oturan genç adama doğru döndü.

“Normalde ilk başlarda ağır gidilmez mi?” diye sordu genç adam mükemmel bir Fransızca ile.

“Bu yüzden hiçbir zaman normal olduğumu iddia etmedim,” dedi Hermione hafif bir gülümseme ile.

Genç adam keyifli bir gülüşle kendi bardağındakileri boğazından aşağıya dökerken Hermione ses çıkarmadan genç adamın asil hareketlerini izliyordu.

“Sizin gibi şık ve asil biri böyle ücra ve kuytu bir barda ne arıyor?” diye sordu Hermione merakına yenik düşüp.

Genç adam mavi-gri bakışlarını onun kahverengi bakışlarına takmış sakin bir ses tonuyla “Normallik,” dedi omuz silkerek.

Je t'aime... moi non plus (Dramione)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin