Bedel

6 2 0
                                    


Yazardan...

"Siz benden mutluluğumu aldınız Allah'ta sizin mutluluğunuzu alsın ve soyunuzu kurutsun!"

Tüm konak şaşkınlıkla, küçük gelinağalarına bakıyordu. Kızın  ağlamaktan harap olmuş gözleri, hem cesur hemde korkan halleri ve koskoca Tatar aşiretine sesini yükseltmesini, konak çalışanları kınayan gözlerle izliyorlardı.

Aralarında konuşmaya başlamışlardı bile. Tabi bu konuşmalar evin ilk Hanımağası olan Rahşan'ın gelip, ona sert bir tokat atmasıyla sonlandı.

"Sen kimsindir ki! Bize bu cümleleri kurarsın? Hadini bil!"

Yüzüne inen sert tokat ile yüzü sola düşen kız hiçbir şey demedi başka, sadece korkunç bir sırıtış attı Rahşan kadına.

Rahşan Kadın, iki gelinini aldı ve Asime Hanıma küçümser bakışlar attı.

Evin ikinci Hanımağası, küçük gelinini yanına çağırdı. O da sinirlenmişti gelinine ama ses etmedi.

Gelini, 15'inde bir kız çocuğuydu henüz. Kısırdı ayrıca... Bu eve gelin olmasının tek nedeniydi işte.

Oğlu Asi'nin Ağa olmasını istemediği için oğlunun kısır olduğunu söylemiş ve bu yalanın devam etmesi için kısır bir kadına ihtiyaçları vardı. Diyarbakır'da kısır olduğu bilinen tek kadınsa, bu zavallı kızdı.

Asime Hanım'da isterdi, bir torunum olsun da seveyim. Ama oğluna, Asil'ine kıyamazdı. En çokta bu açıtıyordu ya canını! Kendi evladı uğruna, başka birinin evladını yakmak...

Kuma alınıcaktı elbette, almak zorundaydı ama şu ağalık işi bittikten sonra. Oğluda hak ediyordu bir çocuk.

Gelinine kısa bir bakış attı. Göz yaşıları, usulca döküyordu yere. İçi parçalandı o an! Kendi gençliği geldi gözünün önüne.

Rahşan'la Adil Ağa evleneli 6 sene oluyordu. Rahşan'sa bir türlü gebe kalanıyordu. Bu durumdan aşiret rahatsız oluyordu ve bir an önce erkek torun istiyorlardı.

Aşiretin büyükleri toplandı ve Rahşan'ın üzerine bir kuma gelmesi kanatine vardılar. Asime'nin babası da o kuruldaydı ve Adil'in babasıyla sıkı dostlardı böyle olunca Asime'yi Adil'e ikinci eş, bir kuma olarak vermişti.

Eve kuma geldiğinin ikinci haftası hamile kalmıştı Asime. Rahşan'sa bu duruma sinirlenmiş ve ona zarar vermeye çalışmıştı ama başarılı olamamıştı.

Asime, oğlu Asil'i doğurduktan 1 yıl sonra Rahşan'da hamile kalmıştı zaten...

İstemezdi ona acı çektirmeyi, sevmişti gelin kızını ama o oğluna, geçte olsa bir çocuk veremicekti.

Kendisi bu evde hep ikinci kadın olmuştu belki ama ilk erkek çocuğu o vermişti Tatar aşiretine. Asil'ini doğurmuştu.

Gelinine 'evine git' demeyi çok istedi ama yapamadı kendi oğluna kıyamadı. Zaten tek teselliside melek yüzlü oğluydu. Onu birde böyle bir utançla bırakamazdı.

Bu evin geliniydi o ve yeni evide burasıydı.

"Gelin, artık git odana. Oğlum seni bekler." bu cümleyi kurarken kızın gözlerinin içine baktı. Mümkünmuş gibi gelini daha çok ağlamaya. Bir süre ağladıktan sonra derin bir nefes aldı. Kayınvalidesi, ona saygısızlığın dolayı kızmamıştı hatta güç vermeye çalışıyordu. Deniz'se kızıp onu oracıkta dövüp, azarlıcağını düşünüyordu ama Asime Hanım ona saygı gösteriyordu.

Başını salladı ve odasına, kocasının yanına gitmek için ayağa kalktı.

Garip normalde şimdi anneciğinin koynuna girip, mışıl mışıl uyuyacaktı. İstemeye istemeye o odaya girdi. Kocasına baktı, arkası dönük bir şekilde namazını kılıyordu.

Namaz kılmayı biten adam, odasına giren kadına bakmadı bile bakamazdı ki, zorla almıştı onu.

Kimdir? Nasıl biridir? bilmiyordu. Onu bir kere bile görmemişti. Merakta etmiyordu. Sadece tek birşeyi merak ediyordu çok mu cesurdu, yoksa çok mu salaktı?

Allah'tan babası Adil Ağa o sıra evde yoktu. Herkeside tembihlemişti, bu olay kimsenin kulağına gitmicekti... Özellikle babasının kulağına.

Deniz, hiç sesini çıkarmıyordu. Sadece yatağın en uç kısmında, hayatını düşünüyordu.

Diyarbakır, gibi bir yerde annesinin ve babasının ayrı olması çok zor bir durumdu. Normalde karadenizliydiler, babası burdanın seçkinlerinden birinden iş teklifi almıştı. Ve burda yaşamaya başlamışlardı.

Teyzesi büyümüştü onu.

Annesi Zirlan, konağında aşçıydı bu yüzden eve akşam dokuzdan önce dönemezdi. Babası inşaatlarda çalışıyordu ve en son Urfa'ya iş bulmak için gitmiş orayı sevmiş, orda yaşamaya başlamıştı. Arada kızına ziyarete gelir giderdi.

Bu evliliği anneside ve babasıda istememişti. Kızları hala küçüktü ve Nur Hanım kızına kıyamıyordu bile. Hatta tarlalarda çalışmasını bile istemiyordu ama geçim sıkıntıları olduğundan Deniz, gidip çalışıyordu.

O da evlenmek istemiyordu ama bir gün tarladan eve dönerken Tatar'ların ona görücü geliceğini öğrendi.

Geldikleri gün reddeticekti. Tatar aşireti olsa bile! Ama işler tahmin ettiği gibi olmadı.

Teyzesi, Asime hanımın kısır bir oğlu olduğunu öğrenmişti ve kendine kısır bir gelin aradığını duymuştu. O da para karşılığında Deniz'i onlara vermişti. Bu olaydan annesinin ve babasının çok sornadan haberi olmuştu. Yani kızları evlendikten sonra.

Nur Hanım, ne kadar yalvarsada kızını ona geri vermemişlerdi. O da, ablasını böyle birşey yaptığı için evden atmıştı.

Deniz, aslında kısır değildi... Görücüsü çok geliyordu.

O da kimse gelmesin diye, kısır olduğunu söylüyor ve görücüleri gönderiyordu. 1 yıldır böyle güzel güzel geçiniyorlardı...
O güne kadar. Belki de 'kısırım' diye yalan atmasaydı kendi yuvasında, annesiyle koyun koyuna yatıcaktı.

Kocasına ve elindeki çakıya baktı. Asil, elini kesmişti ve akan kanı yatağa damlatıyordu.

Ona dokunmayacağını anlayan kız derin bir nefes aldı. Hazır değildi çünkü...

Bir an göz göze geldiler. Ama Asil, bunu farkında değildi.

Deniz'de bu durumdan cesaretlenerek kocasının gözlerine baktı, oldum olası mavi gözlü bir eş istemişti.

Karadenizin o masmavi halleri gibi olan gözler. Babasının gözleri gibi olan maviler...

Gözlerine bakmaya çalıştı ama adamın gözlerini göremedi.

Asil'se Deniz'in ona bakışlarından rahatsız olup odadan çıktı ve arabasına doğru ilerledi. Genç kadını göremiyor olabilirdi ama salak değildi kızın ona baktığını anlamıştı.

Garip bir duygu oluşmuştu içinde. Umursamamaya çalıştı ve telefonun çalmasıyla, telefonunu eline aldı, telefondaki ismi görünce göz devirmeden edemedi.

Hâlâ neyi anlamıyordu bu kız!? Evliydi artık ve bunu o da biliyordu.

"Ne var Melis?"

"Açtına göre karının koynuna girmemişsin, hayırdır seni benim kadar mutlu edemiyor mu?"

Ona bir kere bile dokunmamıştı, bu ettiği laflarda neydi böyle? Sinirle nefesini geri verdi.

"Sana ne Melis SANA NE!?"

"Beni unutamadığını biliyorum. Yalvarırım yolla o kızı evden, ben sensiz yapamıyorum."

Arabadan odasına doğru baktı. Bunu ona yapamazdı.

Melis'se hala konuşmaya devam ediyordu. Telefonu kadının yüzüne kapattı ve yan koltuğa fırlattı. Başını direksiyona yasladı ve biraz uyumaya çalıştı.

Bedel, Beden, Beklenti (Askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin