1°ayrılmayacağız

110 16 19
                                    

[YIBO]

Soluk beyaz renkli ellerimin hafif esmer bir ten rengine dönüşünü izledim. Değişiyordum, ben... Bir insan oluyordum. Bir zamanlar asla sahip olmadığım gözyaşlarım akmaya başladı teker teker ve sonra sırtımda bir acı hissettim. Dizlerimin üstüne düşerken ağlamam şiddetli bir hal alıyordu. Sırtımdaki acı o kadar kuvvetliydi ki çığlık atmamak için ısırdığım alt dudağım kanamaya başladı. Ağzıma gelen garip tatla suratımı buruşturdum. Daha fazla tutamadığım çığlıklarım dudaklarımın arasından firar ederken tırnaklarımı avucuma geçirdim. Acı sonunda dinerken tam arkamda bir şey yere düştü. Korkuyla arkama dönerken yerde bir zamanlar bembeyaz olan fakat artık tamamen siyaha bürünmüş kanatlarımı gördüm. Kopmuşlardı, kanatlarımı benden almışlardı.

Kendi kanımdan oluşan bir göletin ortasında gibiydim. Sarsılarak ağlamaya devam ederken ellerim ile gözlerimi kapadım. Omzumda hissettiğim el ile kafamı elin sahibine çevirdim. Zhan bana bakıyordu ama bir sorun vardı. Saçları ve gözleri artık kırmızı değillerdi... Bana sarılmasına izin verdim ve başımı omzuna yaslayıp ağlamaya devam ettim. Bu hale nasıl gelebilmiştik? Kendimi zor bela Zhan'dan ayırdım ve ayağa kalkmaya çalıştım fakat sırtıma giren ağrı ile geri yere çakıldım.

"Bakmamı ister misin?"

Kafamı sallayıp arkama geçmesini bekledim. Ellerini yaraların üstüne koymasıyla sırtım yay gibi gerildi. Ne yapmaya çalışıyordu bu?

"Elleme!"

"Tamam, tamam çok özür dilerim. Zhuocheng'u çağırıyorum o yardımcı olabilir belki."

Onun yardımını istemiyordum.

"Ji Li'yi çagır."

"Pekala sen nasıl istersen."

Xiao Zhan, Ji Li'yi çağırmaya gittiğinde hâla akmaya devam eden gözyaşlarımı sildim. Yakalanmamız kötü olmuştu ama... yine yakalanacağımızı bilsem yine ona aşık olurdum. Zaten eninde sonunda yakalanacaktık ve bunu ikimizde biliyorduk fakat sonunu düşünmeden hareket etmeye karar vermiştik. Seviyorduk ve geri kalan hiçbir şeyin gözümüzde önemi yoktu. Gerekirse ölümü bile göze alırdık ki şuan içinde bulunduğumuz durum ölümden beterdi.

"Yibo, hala canın yanıyor mu?"

Duyduğum ses ile kafamı çevirip Zhuocheng'un biricik sevgilisine baktım. İkisi de aynı tür olduğu için aşık olmaları yasak değildi ve bazen keşke onların yerinde olsaydık diyorum.

"Evet yani ilk an gibi değil ama hala fazlasıyla acıyor."

Arkama geçip elindeki sudan sırtıma dökmeye başladı. Döktüğü su kutsal suydu ve yarayı o kadar yakıyordu ki acıdan bayılabilirdim. Melek olmayı özleyecektim, canımın yanmadığı günleri...

"Yara biraz sonra kapanır ve siz yara kapanır kapanmaz dünyaya gönderileceksiniz. Gerçekten. Yara kapandığı an yeni hayatınıza başlayacaksınız."

"Ne yani yarası kapandığı gibi birden kendimizi dünyada mı bulacağız? Saçmalık."

"Evet, aynen öyle olacak Zhan."

Ji Li işi bittiği gibi kalkıp giderken Zhan önüme geçip ellerimi tuttu. Gözlerimin içine bakıyor ama tek kelime dahi etmiyordu. Benim de konuşacak halim yoktu. İkimiz de yorgun düşmüş insan bedenlerimizle diz çökmüş yaranın kapanmasını bekliyorduk. Aslında belki de bu bir ödüldü ve biz bu ödülü değerlendirmeliydik. Sonuçta dünyaya gideceğiz, insan olacağız ve hislerimiz daha da güçlenecek. Sadece ikimiz olacağız ve yasaklar olmayacak. Aşkımızı özgürce yaşayabileceğiz ama zaten sorun olan insan olmak veya dünyaya gitmek değildi. Eğer bu görevi başaramazsak sonsuza kadar birbirimizden ayrı dünyalarda zavallı bir insan bedenine hapsolacaktık. İşte bu beni her şeyden çok korkutuyordu. Xiao Zhan'ın olmadığı bir dünyanın benim için kendimi alevlerin içine atmaktan farkı yoktu.

"Ayrılmayacağız."

Sırtımdaki acı tamami ile yok olurken etraf kararmaya başladı. Bilincimi kaybetmek üzere olduğumun farkındaydım ama onun dediği şeyi algılayabilmiştim. Ayrılmayacağız demişti. Karanlık beni içine çekerken bizi ayırmaya ant içmiş olan Tanrı'ya yine de umutla dua ettim. Umarım dediği gibi olurdu, yeni hayatımızda ve ondan sonra başlayacağımız hayatta asla ayrılmazdık.

 

the angel of the hell // yizhanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin