Yibo gözlerini açtığında bambaşka bir dünyada olduklarını fark etti. Uzandığı zeminden zorla da olsa kalkıp oturur vaziyete geldi ve etrafı incelemeye başladı. Ellerine baktığında artık koyu bir ten rengine sahip olduğunu ve damarlarının çıktığını fark etti. Üzerinde ilk defa giydiği tuhaf kıyafetler vardı. Etraf çok kalabalıktı, önlerinden birileri geçiyordu ve anlamlandıramadığı yüksek sesler vardı. Bir eliyle çınlayan kulağını kapatıp diğeriyle yerden destek alarak ayağa kalktı. Ayağa kalkmasıyla birlikte kendisine çarpıp geçen biri yüzünden yeniden yere oturması bir olmuştu ve çarpan kişi bir an için bile arkasına bakmadan uzaklaşmıştı.
"Nasıl bir yerdeyim ben böyle?"
Bir çeşit simülasyonda gibiydi her şey çok karmaşık ve yorucuydu. Kendisini daha fazla zorlamadı ve arkasındaki duvara yaslandı. Derin nefeslerinin arasından zorla Xiao Zhan'ın adını mırıldandı. Göz ucuyla yanında uzanan sevgilisine baktı ve yeniden seslendi ama çabaları nafileydi. Ayağını uzatıp yerde yatan çocuğa hafif bir tekme attı ve bu sefer biraz daha güçlü bir şekilde seslendi.
"Xiao Zhan, uyan!"
Tekmenin etkisiyle uyanan Xiao zhan sersem bakışlarını Yibo'ya doğrulttu. Kendini kalkmak için zorlarken hala nerede olduklarının farkında değil gibiydi.
"Ne var Yibo"
Yibo sinirli bir kahkaha attı.
" 'Ne var Yibo' mu? Hah! Bir şey yok canım, sadece siktiğimin dünyasındaki hayatımız anlık olarak başlamış bulunmakta!"
Zhan, Yibo'nun sinirini belli eden ses tonundan hoşnut olmamıştı. Kaşlarını çatarak ayağa kalktı ve kendini duvarın dibinde oturan Yibo'nun yanına attı.
"Benimle konuşurken kelimelerini düzgün seç."
Yibo kafasını anlıyorum anlamında sallayarak güldü, alay ettiği çok belliydi.
"Ah, anlıyorum sizi Zhan Bey. Özür dilerim egonuzu zedeledim sanırım sizinle bu tarzda konuşarak?"
Kinayeli konuşması Zhan'ı daha da sinirlendiriyordu. Gözlerini dünyaya açtığından beri cennettekinden farklı hissediyordu. Hala içinde olan şeytani güdüleri artık iyiye benzemiyordu ve Yibo'nun ağzından çıkan her kelime onu daha kötüye etkiliyordu.
Yibo da ondan farklı sayılmazdı. Uyandığından beri içinde tarif edilemeyen bir duygu vardı. Hiç melek olmamış gibi hissediyordu. Artık iyi biri olmadığının farkındaydı fakat içinde büyüyen ilk defa tattığı bu duygular beklediğinin de ötesindeydi. Zhan da, Yibo da gözlerini açtıkları ilk andan beri artık daha agresif, daha sinirlilerdi. Artık iyi kişiler değillerdi. Tam anlamıyla günahkarlara dönüşmüşlerdi ve ikisinin de en büyük korkusu, içlerinde büyüyen bu kötü duyguların aralarındaki aşkı yok etmesiydi. Aralarındaki aşkın bitmesi demek her şeyin boşa olması demekti.
Zhan derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. Kontrolsüz hissediyordu fakat Yibo'yu kırmak istemiyordu daha fazla. Aynı şekilde Yibo'nun da kendisini kırmasına izin vermeye niyeti yoktu. "Alışacağız" dedi kendi kendine, "Bu duygulara da, bu dünyaya da alışacağız. Bir aradaysak hiçbir şey zor değil".
Biraz sakinleştikten sonra Yibo'ya döndü ve yüzünü elleri arasına aldı.
"Üzgünüm, seninle o şekilde konuşmamalıydım ama... Farklı hissediyorum Yibo"
Yibo gözlerini kapatıp yanağını Zhan'ın avcuna yasladı.
"Ben de üzgünüm Zhan. Nasıl hissettiğini anlayabiliyorum fakat dayanmak zorundayız"
Zhan'ın avcuna bi öpücük kondurup daha da sokuldu Zhan'a.
Zhan diğer eliyle Yibo'nun saçlarını geriye taradı ve elini çekip ayaklandı. Elini Yibo'ya uzatıp onu da yerden kaldırdı. Kendilerine kalacak bir yer ayarlamaları gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the angel of the hell // yizhan
Fiksi Penggemar"tanrıyı duydun, biz artık günahkarlarız yibo."