Nereye gitmis olabilirlerdeki? Arabaya benzin almaya mı gittiler diye benzin deposunu bile kontrol etmiştim fakat hala yeterli benzinimiz bulunmaktaydı. Onları aramam gerekirmiydi acaba? Ama ya ben gittiğimde gelirlerse? o hiç olmaz en iyisi biraz beklemekti.
Şafak yavaş yavaş söküyordu ve hala gelen giden yoktu. Bu beni iyice şüpheye sokmuştu. Korkuyordum çünkü yalnızlık hayattaki en ürkütücü şeylerden biriydi benim için. Ama artık gece olmadığı için sokaklar o kadar da korkunç değildi. Yanıma yeterli erzagı alıp onları aramaya karar verdim. Onları aradığımı ve 2 saat sonra döneceğimi yazan bir de not bıraktım. Bu notu benden önce onlar gelirse beni bırakıp gitmemeleri için yazmıştım.
Yola koyuldum. Derin düşünceler ve kafamda ki soru işaretleriyle aramaya pekte yoğunlaştığım söylenemezdi aslında. Lily ve Jax'in nereye gittiği bilinmez ama insanın aklına herşey geliyor. Acaba onlara yük olacağımı düşünüp beni bırakıp gitmiş olabilirlermiydi? Yok canım Lily hayatta böyle bir şey yapmazdı. O kadar yalnızdım ki hayatta Lily'nin ban ihanet etmesini istemeyecek kadar.
Bunları düşünürken karşımda çürümüş ve sallanan ve bir beden ve korkunç sesler çıkaran bir insan duruyordu. Dişlerinin yarısı yoktu ve ağzı yüzü hep kan içindeydi. Altında yırtılmış bir pantolon, üzerinde ise hiçbir şey yoktu. Beni fark ettiğinde ise tek ayağını sürüyerek üzerime doğru geliyordu. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Ne yapılırdı ki böyle bir durum karşısında. Hemen annemin bana verdiği tabacayı çekip 2 el karnına ateş ettim. Hiçbir etkisi olmamış bu iğrenç yaratık hala üzerime gelmeye devam ediyordu. Çok korkuyordum. Birisinin gelip kurtarmasını bekliyordum fakat bunun olmayacağını biliyordum. Silahımla 2 el daha ateş ettim ama fakeden bir şey yoktu. Hemen koşmaya başladım. Ben kaçtıkça o kovalıyordu ve asla pes etmiyordu. Evet bana göre daha yavaştı lakin aramızdaki tek fark bu değildi ben yoruluyordum o ise yorulmadan beni kovalamaya devam ediyordu. Yaklaşık 15 dakika koştuktan sonra sonunda onu atlatabilmiştim. Oturup düşünmeye başladım. Düşüncelerim hırçın denizlerin asi fırtınasında kaybolmuş bir balıkçı gibiydi aynı. Ne yapacağını bilmeyen, çaresiz, ölümü beklediği halde kendisini öldürmeyip Tanrının onun canını alması için yalvaran bir balıkçı. Bu yaratıklar zaten ölülerdi. İkinci bir defa nasıl ölebilirlerdiki? Bunları düşünürken gözüm saate takıldı ve start işareti almış bir koşucu gibi yerimden fırladım adeta. Tam 4 saat vakit geçirmişim. Yazdığım notta 2 saate gelirim yazıyordu. Lily ve Jax geldilerse bile büyük ihtimalle benim dönmediğimi görüp, başıma bir şey geldiği düşğncesine kapılıp Bogota yolunda ilerlemeye başlamışlardır. Hemen otoyola doğru koştum. Otoyola geldiğimde hiç kimse kalmamış araba gitmişti. Biçbir notta bırakılmamıştı. Çok geç kalmıştım fakındaydım. Düşüncelere dalıp kendi ölüm fermanımı imzalamıştım. Tek başıma bu ölmek bilmeyen yaratıklarla sadece 2 saatlik erzakla nasıl baş edebilirdim ki. Yinede pes etmemem gekiyordu. Hayatın bana çıkardığı zorluklara inat haşayacaktım. En azından deneyecektim.
Otoyoldan çıkıp terkedilmiş küçük bir kulübe gördüm. İçi boştu ve klube temizdi. Sanırım henüz yeni terkedilmişti. Burada oturan insanlar galiba Bogota ya gitmişti. Yaşamak için tek çare orasıydı fakat direnecektim. Bu görgüsüz doymak bilmeyen yaratıklardan ne kadar da korksam yaşayacaktım. Evet fazla güçlü değildim ayrıca da silah kullanımım o kadar iyi değildi fakat çok sinsi ve çok hızlıydım. O yaratıklara gözükmeden bile yaşayabilirdim. Dün gece çok fazla uyuyamamıştım. Gözlerimi kapatmaya ve dinlemeye ihtiyacım vardı. Hem burası gayet güvenli bir bölgeye benziyordu. O yaratıkların gieremeyeceği kadar güvenli. 2 saat kadar uyuduktan sonra gözlerimi tekrar açtım yaşamanın imkansız olduğu bu dünyaya. Karnımın acıktığını hissettim. Arabadan aldığım erzaklar hala yeterliydi karnımı doyurmak için. Kendime küçük bir sofra kurdum ve çantamdan bir parça bayatlamış ekmek, yanında da bir kaç adet zeytin aldım. Erzağım o kadar çok değildi. İdareli kullanmam lazımdı.
Karnımı doyurduktan sonra klübenin içini biraz incelemeye karar verdim. Açıkcası içeride işe yarar hiç bir şey yoktu. Sadece yırtılmış ve eskimiş bir kaç giysi. Yinede bu eski giysilerin işime yarayabileceğini düşünüp çantama koydum. Mutfakta ise işe yarar hiçbir şey yoktu. Mantıklı olanda buydu zaten. Çok garip sadece 1 ay öncesine kadar insanların tek derdi paraydı. Şimdi ise milyonlarca dolar ısınmak için yakılıyordu. Mutfak ve yatak odasında işe yarar bir şey çıkamamıştı. İçeriye gidip oturdum öyle. Gözlerim bir anda halının üzerinde ki o kabarıklığa takıldı. Halının altını kaldırdığımda aşağıya giden bir kapı vardı. Aşağıya inmeye cesaretim yoktu fakat mejburdum. İşe yarar bir şeyler mutlaka olmalıydı. Aşağı indiğimde kimse yoktu. Sadece açılıp kapanan lüks bir kitaplık ve orta boylarda kilitli bir sandık vardı. Sandık kilitliydi. Onu açmak içinde üzerimde gereken eşyalar yoktu. Hemen etrafa bakınmaya karar verdim. Kitaplığın içini açtığımda ise oldukça çok kitap vardı. Sanırım buradan gidenler bu kitapları burada unutmuşlarsı. İlkokulda çok severdim kitap okumayı. Mantık ve psikoloji bilimine oldukça ilgim vardı. Büyüyünce psikolok olmanın hayalini çok kurdum. Öte yandan arkaşlarım filozof olaral görürlerdi beni. Düşüncelerimi çoğu öğretmenim beğenirdi. Bu kitaplıkta da ilgimi çeken kitapların olduğunu görüyordum. Çok iyi oldu benim için aslında bu klübeyi toparlayıp burada yaşabilirdim. Hem bu güzel kitaplarla da iyi ve eglenceli vakitlerde geçirirdim diye düşündüm. Her ne kadar kitaplıktaki kitaplar işime yarasada sandığı açacak bir şey bulamamıştım. Aklıma bir şey gelmişti. Ama ben küçükken annemin altın sandığı vardı. İçerisinde yaptığı birikimleri bileziğe ve altına bozdurup o sandığa koyardı. Sandık kilitliydi ve babam sandığı açmak için elinden gelen her şeyi yaptı. Yine birgün babam sandığı açmak için uğraşıyordu. Bende gizlice gözlüyordum. Annemin çekmecesinden bir toka bulup, tokayı 2 kez sağa 1 kez sola çevirince sandığın açıldığını görmüştüm. Hemen başımda ki tokayı alıp sandığa koştum aynı şekilde bende 2 keza sağa 1 kez sol çevirdim fakat hiçbir şey olmadı. Sansığın üzerine oturmuş kara kara düşünürken tam karşımda duran tablo gözümd çarptı. Tablo normal durmuyordu. Biraz önde gibiydi. Sanki arkasında bir şey var gibi. Hemen tablonun yanına gidip arkasını kontrol ettim tablononun arkasında bir adım önde duran bir taş ve taşın üzerinde sayılar yazıyordu. Merak etmiştim. Neden bu tablonun arkasındaki taş bir adım öndeydi ve bu sayılar neyin nesiydi. Şimdiden bol gizemli bir ev olduğu belliydi. Şimdilik taboloyu yerine koydum. Sanırım sayıların ne olduğunu ve o taşın neden önde olduğunu şu an öğrenmem çok zordu. Hemen aklıma çantamda ki tabancam aklıma geldi. Sandığın kilidini oyla açabilirdim. Çantamdan tabancamı aldım ve sandığa doğru yönelttim. Tam ateş edecektim fakat çok ses çıkaracaktı. Etrafta ne kadar ölü insan varsa hepsinin dikkati buraya yönelecekti. Silahın arkasıyla açmaya karar verdim çok sert şekilde vurmaya başladım. 5. Vurulumda kilit ezildi kırıldı ve çıktı merakla sandığı açtım. İçerisinde 2 tane tüfek 2 tane uzun kılıç benzerinde bıçak ve bolca hançer vardı. Bunlar galiba burada oturan kişiye ait değildi çünkü eğer burada oturan kişiye ait olmuş olsaydı kesin yanında götürüp giderdi. Bu kadar silah böyle bir zamanda burada unutulmayacak kadar değerliydi. Ben silahları incelerken yukarıdan sesler gelmeye başladı. İşte şimdi çok korkuyordum ve ne yapacağımı bilmiyordum. Hemen orada bulunan çalışma masası gözüme çarptı ve altına saklandım. Gıcırdılı seslerlerle aşağıya açılan kapıyı açtı ve merdivenlerden küçük adımlarla inmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayatta kal
HorrorZombi istilasina ugramis bir sehir ve Hic bir seye yetenegi olmayan bir kiz. Eger merakliysaniz, merak etmeyi sevior iseniz ve surprizlere aciksaniz ee hadi buyrun o zaman :)