one

716 79 62
                                    

•616•

Momo, bıkkınlık ve bir yorucu iş gününün daha sonuna gelmiş olmanın mutluluğu içerisindeyken zemin kata ulaşmıştı, bacaklarını hissetmeyecek kadar çok fazla adım atmıştı ancak özellikle fazladan mesaiye kaldığı için zaten boş olan bu binada, içine her girdiğinde baskı altında hissettiği o korkutucu asansöre binmektense merdivenlerden inmeyi tercih ediyordu. Koca şirket binasının girişindeki döner kapıya adımını attı ve sabahtan beri ayağında olan uzun topuklularının canını yaktığını belli etmemek adına yere daha da özgüvenle basmaya başladı. Bir kadın, her türlü zorluğa göğüs gerebilecek ve bunları yaparken de karşısındakine hiçbir şey belli etmeden gülümseyebilecek kadar güçlüdür, derdi annesi tatlı bir ses tonu ve altında nasihat verdiğini belli eden bir tınıyla.

Belli belirsiz hatırladığı bu sözlerin etkisi altındayken solunda bir hareketlilik hissettiğinde kafasını çevirmiş, şaşkınlıkla neredeyse boş olan binaya girmek üzere döner kapıya ilerleyen uzun boylu adama bakmıştı. Normalde hiç umursamayacağı bu görüntü, iki sebepten dolayı bütün ilgisini vermesine sebep olmuştu. Bir, bu adamı burada çalışırken görmediğine oldukça emindi ve iki, tanrı aşkına, saat on bir buçuğu geçmekteydi. Hangi yarım akıllı böyle bir saatte bomboş bir binaya girerdi ki?

Adamı durdurmak amacıyla seslendi ve saatin çok geç olduğunu, iş yerinin çoktan kapandığını da ekledi ancak beklediği geri dönüş ya da neden burada olduğunu belirten bir cevap gelmedi. Aslına bakarsanız Momo, kızıl saçlı adam binanın karanlığında kaybolurken ona sesini duyurabildiğinden bile emin olamamıştı. İçindeki son kişinin, yani siyah saçlı kadının da çıkmasıyla tamamen ıssızlaşan bina her ne kadar çok cazip gelmese de, Momo tanımadığı birisinin başına bir şey gelmesinden korkacak kadar şefkatli, gecenin bu saatinde kızıl saçlı adamın burada ne yaptığını öğrenmek için onu takip edecek kadar da meraklıydı.

Dönen kapıya tekrar yönelirken kalbinde büyüyen ve tüm vucüduna yayılan telaşa anlam veremiyordu, içeriye girdiğinde her tarafa baktı ancak kızıl saçlı adamdan iz yoktu ve Momo asansörün kapısının üzerinde parlayan oku görmeseydi iki dakika önce gördüklerinin bir yanılsama olduğunu sanacaktı. Asansör, panikle etrafına bakan kızın tereddüt ettiği her saniye biraz daha yukarı çıkarak Momo'nun içindeki korku tohumlarını suluyor, endişe çiçeklerine gün ışığı oluyordu. Sürekli artan sayıların onda durmasıyla bir an rahatladığını hissetti genç kız fakat ardından bu katın binanın çatısına açıldığını hatırlamasıyla içine dolan bütün huzur, bir anda bedenini terk etti. İlk önce içli bir küfür savurdu sessizliğe, ardından üzerindeki dar eteğini, yeni ütülenmiş gömleğini ve deri çantasını zerre umursamadan koşarak merdivenlere yöneldi.

On kat boyunca çıkmak, özellikle bedenindeki bu yorgunluğa ve uzun topuklu ayakkabılarının ayağına yaptığı baskıya rağmen bunu yapmak onun için oldukça zordu ancak içinden bir ses her ne olursa olsun o çatıya çıkması gerektiğini söyleyip duruyordu ona ve gecenin bu saatinde hiçkimsenin bulunmadığı binaya giren, üstelik o ıssız binanın çatısına çıkan bir adamın niyetinin ne olduğunu merak ettiği kadar aklına gelen korkunç düşüncelerin de yanlış olmasını ümit ediyordu. İlk üç katı çıkarken pek zorlanmasa da dördüncü katta çantasını, altıncı katta ise topuklu ayakkabılarını bir kenara fırlatmış, dokuzuncu kata vardığında ona engel olan dar eteğine sinirlenip neredeyse ayak bileklerine uzanan kumaş parçaşını çekiştirerek dizinin üstüne kadar çıkartmıştı ve bütün bunlara rağmen neyse ki tek parça halinde çatıya ulaşmayı başarmıştı.

Derin ve sesli nefesler alıyor, her ne kadar şu an karşısında büyük sırtını ve parlak ay ışığının aydınlattığı kızılların arasına kar beyazı serpiştirilmiş saçlarını gördüğü adamın dikkatini çekmemek için kendine engel olmaya çalışsa da vücudu onu dinlemiyordu; ilk kez yanından geçtiğinde dikkatini çekmeyen gri saç tutamlarını, çatının en ucunda ayı seyreden adamı tekrar bir süzdüğünde fark etti ancak. Bu ufak detay kalbini tekletti fakat üzerinde durmadı, nedeni barizdi, kendi de biliyordu.

Kendisini buraya sürükleyen gencin onu fark ettiğini boynunu hafif çevirip göz ucuyla ona bakmasından anlamıştı ancak görünen o ki Momo, aklından sadece bu hayattan ayrılmayı geçiren gencin zerre umrunda değildi. Güzel kız, başından beri kabul etmek istemediğinden zihninin gerisine ittiği düşüncenin tekrar gün yüzüne çıkmasıyla, aynı kendisi gibi yaşam dolu olan gözlerini kocaman açtı. Momo, bir insanın gözlerinin önünde yaşamına veda etmesine izin veremezdi. Bir kere, kızıllarına karışan kar beyazı saç telleriyle, bu çocuk ölmek için fazla güzeldi.

"Peşinizden atlamamı istemiyorsanız intihar etmeyin!" diye bağırdı bir umut. Hoş, genç adam daha kızın adını bile bilmiyorken kendisini bir koz olarak kullanması ne kadar doğruydu, bilinmez. Belli ki ölürken peşinden birini sürüklemeyecek kadar iyi niyetli olmasını ummuş, bu ufak hayaline sıkı sıkıya tutunmuştu.

Gencin kendini aşağıya, diğer bir deyişle sonsuzluğa bırakmak üzere attığı adımları durmuş ancak arkasını dönmemişti, kendi kendine sinirle bu kızın nereden çıktığıyla alakalı bir şeyler mırıldandıktan sonra "Tanımadığın, yüzünü hayatında ilk ve son defa gördüğün biri için," diye söze başlamıştı, "hayatından mı vazgeçeceksin?"

"Bir insanın, hele ki bayım, sizin gibi güzel bakan bir insanın, karşımda yitip gitmesini seyredersem," sesini duyurabilmek için bir adım daha yaklaştı uzun boylu gence, biraz daha yükseltti ses tonunu, "hiçbir şey yapmadan ölmenize izin verirsem, o zaman bir anlamı kalır mı ki hayatımın?"

O sırada esmeye başlayan hafif yaz esintisi ikisinin de saçlarını savururken Momo'nun söylediği cümleleri duymadan, yani yaklaşık olarak tam on dakika öncesine kadar kararlı bir şekilde ölmek isteyen ve kendini bu demirlerden aşağı atacağından fazlasıyla emin olan genç şimdiyse kendini ikna etmek için uğraşan kadının cümlelerini duymasıyla olduğu yerde çakılmış, ileriye yönelik hiçbir şey yapamaz hâle gelmişti. Buraya gelmesinin sebebi, ölmeyi istemesinin sebebi yaşamasını gerekli kılan bir şey olmamasındandı ve belki de bu kadının onları kendine verebileceğini umduğundan söyleyeceklerini dinlemeye karar vermişti.

"Lütfen, yaklaşın bana." diye yakardı genç kadın. Göğüs kafesi daralıyordu, saçlarıyla bir uyum içinde olan kızıl gözlerin bakışları, sanki Momo'nun kalbini bu adamın avcuna vermişler de dermansız hastalığının tek çaresi onun ellerindeymiş gibi yakıp geçiyordu genç kızın bedenini. "Neden?" diye çaresiz ancak bir o kadar da bu sorunun akla yatar bir cevabı olması için istekli bir mırıltı çıkmıştı gencin ağzından ve arkasını dönmüştü onu hayata döndürmek için bir sebep vermesini umduğu kıza doğru, siyah saçları rüzgarda savrulduğundan dolayı yüzünü pek seçemiyordu ancak bu şekilde bile fazlasıyla güzeldi, gözlerini ondan ayırmak istemiyordu ve ikisi de farkındaydı ki bu soruda alacağı cevapla yaşayıp yaşayamayacağı konusunda kesin bir karara varacaktı.

"Çünkü..." bir neden aradı kız umutsuzca. Duraksadı bir süre, kendisi de oldukça farkındaydı ki her saniye aleyhine işliyor, yelkovan ve akrep hiç olmadığı kadar hızlı ilerliyordu. "Ben," tereddüt etti yine. Sonra aşırı heycandan yitirmek üzere olduğu düşünme yetisinin, daha iyi bir cümle kurmayı beceremeyeceğini fark ettiğinde devam etti. "Çünkü ben, bayım, sizi hayattan vazgeçiren veya eksikliğinde intihara kalkıştığınız her neyse, sizin için onun açtığı yarayı onarmaya veya onun yerini doldurmaya razıyım."

•00.00
gün sonu•

//

eheh minik bir şey hatırlatayım hangi cümlenin kime ait olduğunu tahmin edebilirseniz istediğiniz fanartı çevireceğizz~ (htfyçş'de açıkladığımız gibii)

Ikigai // TodomomoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin