Aslında Sezai Karakoçlar gibi benim içinde Mona Roza ayrı bir hikayeydi.
8 yaşındaydım senin benden gittiğin yıldı. Okuma yazmam yeni yeni şekil buluyordu. Yıl sonu gösterimiz vardı okulda bana da bir görev verilmişti. Mona Roza şiirini okunmam istenmişti. Şiiri zorda olsa annem sayesinde ezberlemiştim. Tabi herkes heyecanlı Benim gibi. Sıra bana geldiğinde sunucu Batu Güler diye adımı söylediğinde ağır adımlarla sahnenin ortasına yürüdüm. İzleyiciler meraklı gözlerle bana bakıyordu ama ben onları önemsemiyordum benim gözüm hayatımı aydınlatan iki göze takılıydı. Anneme. Ben şiirime bir türlü başlayamıyorken annemin ağzından sessizce sana güveniyorum haraketlerini gördüm. Gülümseyerek şiirimi okumaya başladım. Bana sonsuz gibi gelen zamanda bir baktım ki seyirciler alkışlamaya başlamış. Selamımı vererek sahneden ayrıldım. Annem Benim yanıma gelerek alnımdan öptü ve "seninle gurur duyuyorum oğlum."dedi Elimden tuttu ve " bu şiirdeki gibi seninde bir gün Mona Rozan olacak biliyorum ona da bu şiiri oku lütfen belki yanında olurum anlatırsın ama eğer yanında olamazsam seni biryerlerden izliyor olacağım buna emin ol yavrum."dedi. Ben o günden itibaren her akşam hiç görmemiş olduğum belki de hiç Sesini duymadığım Mona Rozamı düşündüm. Ve düşünmeye devam ediyorum Mona Roza....