Karşımda , siyah gözlerimde bir anı veyahut bir anlam ararmış gibi bakan Bay Nane vardı.Yaklaşık bir-iki dakikadır birbirimize bakıyorduk.Bu bakışmayı keskin bıçak gibi kesen soğuk sesim olmuştu.
" Ne yaptığını sanıyorsun?" Mavi gözleri şaşkınlıkla açılırken , bu cümlemi beklemediği bariz ortadaydı.
" Komşumdan bir-iki fincanlık kahve istiyorum." Ardından cümlesini yavaşça gülümseyerek tamamladı.Kaşlarımı olabildiğince çattım." Bir" elimle işaret parmağımı kaldırdım." Ne ben senin komşunum, ne de sen benim komşumsun.Bu yakınlıkta nereden geliyor acaba. Laubaliliğin lüzumu yok!" Dediğimde kaşlarını çatmak yerine biraz daha sırıttı.Ardından apartmanda eko yapacak bir kahkaha duyuldu.Şuan kaşlarını çatıp , bana öfkeyle bakması ve defolması gerekmiyormuydu? Bu kahkahada neyin nesiydi?
"Hayatını kurtaran birine karşı ne kadar da naziksin!" Gözlerimi devirip kollarımı göğüsümde birleştirdim.
" Ne bekliyorsun? Sana kahramanımış gibi davranıp, yüz kez özür dilememi mi?" İşaret parmağını çenesine yaslayıp birkaç saniye düşünür gibi yaptı.
" Aslında fena fikir değilmiş ama ben sade ve öz olmasını isterdim.Mesela küçük bir özür ve tatlı bir gülümseme." Başka isteğin.Derin bir nefes alıp , kabalıkta master yaptığımı ortaya koyan bir hareket yapıp kapıyı suratına kapattım. Yaptığım şey karşısında ufakcıkta olsa utanma veyahut vicdan azabı duymadan holden mutfağa geçerken çalan telefonumun sesini duyduğumda çokta hızlı olmayan adımlarla odama girdim.Yatağım üzerinde duran telefonumun ekranındaki isme bakmadan açtım.
" Siz , bizim telefonlarımızı açarmıydınız Güneş Hanım?" Gizem teyzemin yarı kızgın yarı neşeli sesi karşı taraftan gelirken yatağa oturup herzamanki gibi soğuk sesimle konuşmaya başladım.
" Konuştuğuna göre açmışım değil mi teyze?" Bu cümlem" teyze seni ciddiyete davet ediyorum "demekti.Zaten telefonda konuşmaktan nefret ederdim.Onun yerine mesaj benim için daha iyiydi.
" Dün ablam ile konuştum.Sesi mutsuzdu." Ablam diyerek annemden söz ediyordu.
" Kesin ,o çok sevdiği kocasıyla film seçerken ufak bir polemik yaşamışlardır.Ya da gitmeye bayıldığı cemiyetten bir kadınla atışmışlardır."Kurduğum cümlemi kısaltmış olursam" kesin gereksiz bir şeye mutsuzdur ," demek istiyordum.Karşı taraftan teyzemin derin nefes verdiğini duydum.
" Neden bu kadar kabasın bize?" Kaba mı ben mi ? Kendimi piskopat gibi gülerken bulmuştum.Ama sizde benim durumumda olsanız belki kahkaha atardınız.Neden mi kabayım ? Çünkü hepinizden nefret ediyorum oldu mu? Hepinizin benim gözümde atomdan bile daha küçüksünüz.
" Görüşürüz." Hiçbir şey olmamış gibi telefonu yüzüne kapatıp , telefonumla birlikte odamdan ayrıldım.Kendi yarattıkları yeni Güneş'i beğenmiyorlardı.Peki bu benim umrumdamıydı? Tabikide HAYIR.Derin bir nefes alıp mutfağa girdim.
**
Askılıktan , lacivert montumu alıp üzerime geçirdim.Lacivert beremide omuzlarıma bile değmeyen siyah saçlarıma geçirdiğimde , siyah çerçeveli gözlüğümü işaret parmağımla ittirip evden çıktım.Merdivenlerden hızlı hızlı inip apartmandan da çıktığımda Ankara'nın soğunu derince içime çektim.Çok soğuktan hoşlanmasamda seviyordum bu inatçı soğuğu.Ellerimi lacivert montumun cebine sokup , minibüs durağına doğru yürümeye başladım.Minibüs geldiğinde zar zor akbilimi basıp tutunmak kuytu bir köşe arıyordum.Ama sabırsız insanlar , öfkelendiklerini belli ederek birkaç cümle söylüyorlardı.Sessiz bir şekilde kuytu bir köşe bulamadığım için boş duran siyah demirlerden sıkı sıkı tutundum.Aslında kuytu bir köşe bulmam imkansızdı ama kulaklıklarımı takıp köşedeki demire tutunduğumda imkansızı başarıp kendime kuytu bir köşe yapıyordum.Şimdi ise insanların arasında iyice sıkışmış bedenimle ineceğim durağı iple çekiyordum.
Sonunda minibüsten indiğimde içime çektiğim havayla , akciğerlerim bayram ediyordu.Çalıştığım kafeye girdiğimde beş parmağımı doldurmayacak kadar az müşteri vardı.Benim gibi garsonların giyinmeleri için ayrılan odaya girdiğimde kimse gelmeden üzerimi değiştirmeye başladım.Son olarak siyah önlüğüde üzerime bağladıktan sonra hazırdım.Odadan çıkıp mutfağa girdim.Buranın sahibi Suat Bey'i burda bulabilirdim.Tahmda tahmin ettiğim gibi Suat Bey mutfaktaydı.Beni fark ettiğinde , hafif şaşırsada gülümsemeye başladı.
" Güneş senin İstanbulda olman gerekmiyormuydu?"
" Bu yolculuğum kısa sürdü.İşimin başına dönsem olur mu ?" Kafasını tamam anlamında sallayıp gülümsediğinde , odunluk olmasın diye yavaşça gülümseyip mutfaktan çıktım.Şimdi müşretilerime ilgilenebilirdim.
**
Son masanında boşlarını toplayıp mutfağa götürürken sert bir şeyin bana çarpmasıyla dengem bozluldu ve elimdeki tepsi büyük bir gürültüyle yere düştü.Kaşlarımı çatık bir şekilde karşımdaki kişiye baktığımda içimden bir küfür savurdum.
" Öz-özür dilerim.Yan-yanlışlıkla oldu.Lütfen beni öldürme.Yaşım çok genç. Daha üniversiteyi bitirmedim." Duyduklarım karşısında kaşlarım daha da fazla çatılırken , bütün anormallerin beni bulduğunu varsayarak sabır dilercesine gözlerimi kapattım.Sanırım sabah o kadar fırçalamayacaktım.
Bir bölümün daha sonuna geldik.Görüşlerinizi yorum kısmında bekliyorum.Bir dahaki bölümde görüşmek üzere.Kendinize iyi bakın, hoşça kalın😊
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DENİZE KÜSKÜN
Teen Fictionİnsan en değerlisini alan bir nesneyi,insanı veyahut cismi sevmez ya bende denizi sevmiyordum.Bunu duyan çoğu insanın tepkisi " Sen delirmişsin , deniz sevilmez mi?" Eğer o büyük , sonsuz ,mavi su sizin babanızı aldıysa sizde sevmezdiniz. Güneş...