1| yine mi bir yaprak kaybettin?

3.4K 197 208
                                    

"İki, üç, dört... Ne? Bu kadar mı? Senin beş yaprağının olması gerekmiyor muydu?"

Karamel saçlı büyük bahçesinin bir köşesine oturmuş çiçeklerine bakım yapıyordu. Beyazlar, kırmızılar, üç yapraklılar, altı yapraklılar, sarılar... Hepsiyle teker teker sohbet ediyor, ne kadar büyüdüklerinden bahsedip duruyordu.

"Çok yaşlanmışsın koca adam. Sana daha çok su vereceğim."

Aynı zamanda yanından nadiren ayırdığı orta boy defterini çıkarıp notlar alıyor, bir şeyler karalıyordu. İhtiyar bitkinin düşmüş yaprağını bulup onu eline aldı ve özel defterinin arasına koydu.

Bu değerli defterin içinde kendi çektiği her türden çiçek fotoğrafı vardı. Çiçekler türlerine göre kategorilendirilmişti ve bir türün başlığı altında o çiçek hakkındaki her şey yazıyordu. Genellikle kaç yapraklı olduğu, hangi böcekleri çektiği, kendisinin o çiçek hakkındaki yorumları, o çiçeğin bir fotoğrafı... Bunların hepsini kendi yapıyordu, çünkü hayatta en çok sevdiği şey çiçeklerdi. Çiçekler onun ilgisini hayatı boyunca çekmişti. Kokularıyla, görünüşleriyle, yaratılışlarıyla her zaman kendisini etkilemişti. Çiçekli kıyafetler giymeye bayılıyordu, giyen insanlara da övgülerini yağdırmadan duramıyordu. Böyle cıvıl cıvıl biriydi Taehyung.

Her ne kadar en benimsediği renk mor olsa da, odasına çoğunlukla pembe hakimdi. Dolabında boy boy dizili okuma kitapları, kitaplarının olduğu kısmın alt rafına özenle yerleştirilmiş Mamamoo albümleri, büyük sayılmayacak bir çalışma masası, cam kenarında olmazsa olmaz en sevdiği çiçek olan zambağı ve bol çiçekli duvar kağıdı vardı. Lise çağındaki bir oğlanın isteyebileceği en güzel odaya sahipti. Aynı zamanda en güzel arkadaşlara ve anneye. Babasını küçük yaşta kaybetmişti, tüm sevgisini annesine veriyordu bu yüzden. Alışkındı tek ebeveynle büyütülmeye, babasının eksikliğini pek hissettirmeyen menekşe kokulu bir annesi vardı çünkü.

Kırmızı tükenmez kalemiyle bir yıldız daha çizdi mor defterine. İhtiyar bitkinin sayfasını süslüyordu şimdi. Evin arka bahçesi tamamen onundu. Bu şehir, bu ülke, bu dünya, hepsi Taehyung'undu. Gülümsedi ve kalemi kalın kağıtta kaydırmaya devam etti.

Sağ tarafından kendi isminin söylendiğini duydu sonra, başını oraya çevirdi. Hoseok; üstüne beyaz uzun kollu tişörtünü geçirmiş, altına dizleri yırtık açık renkli kot pantolonunu giymiş yürüyordu karamel saçlıya doğru. Başındaki yeşil şapka Taehyung'un onu tek hareketle ısırması için yeterliydi.

"Hobi-Hobi! Hoş geldin!"

Hoseok, Taehyung'un şu zamana kadar olan hayatının büyük bir kısmında -ki her zaman böyle devam etmesini istiyordu- en değer verdiği insanlardan biriydi ve sanırım onunla yaşlanacaktı, her an her yerde sıcak piliç arayan bu aptalın evlenmesi olanaksızdı. Bu iğrenç tabiri ağzına alıştırdığı için de ayrıca lanet ediyordu can dostuna.

Çocukluk arkadaşıydı onunla. Onun aslında böyle bir insan olmadığının farkındaydı, dalgasına kızların malum bölgeleriyle ilgilenip barlarda sürten tipler gibi davranıyordu, gençliğin tadını ancak böyle çıkaracağını düşünüyordu. Ayrıca hayatla geçtiği bu dalganın insanları rahatsız etmemesi için de sayılı ortamlarda böyle davranıyordu sadece.

Sevdiklerine karşı ağzı temizdi Hoseok'un. Özellikle Namjoon'a karşı beslediği ayrı bir tavır vardı, Taehyung bunu hafifçe kıskanıyor olsa da kendisine verilen sevgi Namjoon yüzünden kısılmadığı için pek problem etmiyordu. Aslında düşündüğünde, kendisi de Namjoon'dan çekiniyor gibiydi. Fakat bunu o zeki oğlana diğer dostlarından daha uzak olmasıyla bağdaştırabilirdi. Bu şekilde düşündüğünde, Hoseok'un Namjoon'a farklı davranmasının hiçbir nedeni yoktu, onlar yakın arkadaşlardı. Belki de Namjoon'un zekası o aptalı korkutuyor olabilirdi.

🌼 Flower Boy 🌼Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin