Kars,1917

639 55 40
                                    

   İlk defa bu kadar çaresiz, ilk defa bu kadar yalnız hissediyordum kendimi.

Adımlarım da düşüncelerim gibi bir arayış içinde bulmuştu onu.

Çadırının önüne geldiğimde bir tahta parçasının üstüne oturup tek bacağımı kendime doğru çektim.

İçerideki gölge ağır hareketlerle bana döndüğünde savaştan önce dinleyebildiğim son şarkıyı mırıldanıyordum.

Beklediğim ses korkuyla fısıldadığında şarkım sisli havada asılı kaldı.

‘’Lütfen gidin.’’

‘’Merak etme. Sadece birkaç dakika oturacağım.’’

‘’Ya biri görürse? Lütfen gidin, komutan.’’dedi aynı fısıltıyla gölge.

Güldürmeyen bir komedisi vardı isteğinin.
Etrafına bak, nerede olduğuna bak. Namusunu koruyabileceğin köyün değil burası, demek istedim ancak tereddüdünü anlayabiliyordum.

Konuyu değiştirmeye çalışarak ‘’Hiç titremedi mi elin?’’diye sordum.
Ne sorduğumu elbette anlamıştı.

Derin bir iç çekti.

‘’Titremedi.’’dedi titreyen sesinden habersiz.

İçten içe bunu sesini duyabilmek için yaptığımı bile bile bunun bir sohbet olduğu yanılgısına kapılarak sordum.

‘’Söylemeyecek misin ismini?’’

İsmime gerek yok derdi, sanki bu yaptığını daha gayrimeşru bir hale sokacakmış gibi, hemşire deyin yeter.

Her geçen saat alevlenen, hakkındaki her şeyi, her parçayı bilebilme arzusunun beni ele geçirmiş olmasına rağmen onu hiç zorlamadım.

Sonra yine bir umutsuzluk gelip oturdu boğazıma. Bomboş, simsiyah oldu içim; çaresizliğin rengine boyandı.

Beni karmakarışık duygularla yalnız bırakıp sessizliğe büründüğünde onun hayatıma dâhil olduğu ilk günü düşündüm.

İşte o gün, kendi esirimin esiri olduğum gündü.

Ben, Komutan Vladislav, ilk defa bu kadar çaresiz, ilk defa bu kadar yalnız hissediyordum.

Gün Rusya’dan aldığım telgrafla başlamıştı. 1917’nin soğuk aralık ayında Türklerle anlaşmanın mümkün olmadığını içeren raporuma aldığım cevaptı.

Anlamsız bahanelerle boşa çıkan vaatlerin beni küçük düşürdüğü telgraftı.
Nasıl gözden düşüp buraya, Kars’a, terk edilebilirdik? Ne olmuştu?

Elimde buruşturduğum kağıdı öyle sıktım ki elim titriyordu.

Yaverim bunun üzerine ülkedeki karışıklık ve isyanlardan bahsedip durdu.

İşte tam da bu yüzden bana,bize hararetle geri dönüp hükümet için savaşmamız emredilmeliydi.

Hayatımı adadığım savaş meydanlarında esirliği, acıyı, hastalığı, insanı tüketen her türlü duyguyu tatmıştım.

Ama hiçbiri bu kadar gurur kırıcı olmamış, beni bu denli hiddetlendirecek gücü bulamamıştı.

Bu yüzden terk edilmişliğime isyan ederek ateşkese rağmen gece gizlice Türklere saldırdımayı teklif ettim.

Tek dileğim daha fazla asker kaybetmemekti.

Kendime itiraf edemesem de belki bu umrumda değildi.

Beni kendimden uzaklaştıran bu duyguları sindiremeyişim beni daha da hırslandırdı,daha da sert emirler verdirdi.

Oysa Türklerin zaten fena durumda olduğundan haberdardım.

Kars,1917Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin