Tarla Güzeli / Hanım Evladı

691 49 34
                                    

"Seolhyun, havuza yaklaşma bir tanem!"

Yıllara rağmen güzelliğinden ve ihtişamından bir şey kaybetmeyen koca villanın arkasındaki bahçede, oradan oraya koşturan dört minik oldukça neşeli ve bir o kadar da yaramazdı. Yılların vermiş olduğu yük ve onca dert tasanın dizlerine yansımış olduğu yaşlı adam, koca masanın başına oturup eline biraz kuru yemiş aldı ve keyifle oynayan torunlarını seyretti. Genç yaşlarından beri çokça çalışmıştı ama sağlığından bir şey kaybetmemişti. Bu, Tanrı'nın ona torunlarından sonra bahşettiği bir diğer armağandı belki de.

"BABA! Fındık sende sancı yapıyor, kaç kere yeme dedim."

Babasına kızgın gözlerle bakan genç ve yakışıklı oğlu, bu azarlamalardan bıkmış olacak ki bezmişlikle sandalyesine çöktü. Yaşlı adam, ona gülümsedikten sonra gözlerinin içine baka baka bir diğer fındığı da ağzına attı. Normalde böyle gıcık olmazdı ama anlaşılan bugün keyfi tam olarak yerindeydi. Oğlunun eşi, güzel ve bakımlı Hera, elindeki kurabiye tabağını da masadaki yiyeceklerin arasına koyduktan sonra kendi sandalyesine kuruldu. Oturduktan beş dakika sonra kapı çaldığı için tekrar kalkıp gelenleri karşılamaya çıktı. Gelenler muhtemelen Hera'nın ailesiydi. Tahmini doğru çıkınca yaşlı adam ayağa kalkıp dünürlerini kucakladı. Aralarında oldukça sıcak bir ilişki mevcuttu.

"Hoş geldiniz, yorulmuşsunuzdur. Geçin hadi."

Hera'nın ailesi de masaya geçtikten sonra bir kişi eksikti sadece. Joohyun, telefonunu eline alıp babasını aradı.

"Baba, nerede kaldın?"

"Bu lanet trafik yüzünden güzelim arabamı kullanamaz oldum. On dakika sonra oradayım."

Seul trafiği gerçekten insanı çileden çıkracak kadar yoğundu olduğundan Joohyun bu konuda babasına kesinlikle hak veriyordu. "Tamam. Herkes geldi, seni bekliyoruz."

Babası telefonu kapattıktan sonra genç adam tekrar masaya dönüp sohbete katıldı. Hera'nın kız kardeşi Hanna, üniversite için Amerika'ya gitme konusunda çok ısrarcıydı. Tıpkı son dört ayda olduğu gibi. Anne ve babasını bu konuda bir türlü ikna edemeyen kız neredeyse sinir hastasına dönüşecekti ama yine de inatçılığa devam ediyor, yılmadan her fırsatta bu konuyu açıyordu. "Tanrı aşkına, 2018 yılındayız ve siz bana ülke dışına çıkamazsın diyorsunuz!"

"Kesinlikle haklı, çocuğu rahat bırakmalısın Sanho. Bu kadar sıkarsan gizli gizli yapacaktır."

Konuşmanın ortasıda bahçeye gelen esmer adam, elindeki pasta kutusunu masaya bıraktıktan sonra Hanna'nın omzunu desteklercesine sıktı. Sanho, karşısındaki ikiliye gözlerini devirip havuzu izledi. Endişeleniyordu işte.

"Jongin-ah, nerede kaldın?"

Esmer adam, masanın öbür ucuna ilerleyip eşinin dudaklarına kısa bir öpücük kondurduktan sonra onun yanına oturdu. Hala kaslı olan kolunu,  diğerinin omzuna attıktan sonra sandalyesinde iyice yayıldı.

"Görüyor musun Sanho, bana şu ilginin yarısını bile göstermedin!"

Karşıdaki ikiliyi kıskanan gözlerle izleyen Heejin, kocasına gözlerini kısarak baktıktan sonra kollarını göğsünde birleştirip diğer tarafa döndü. Sanho, sinirle gözlerini kısıp Jongin'e baktı. "Bilerek yapıyorsun değil mi?"

Jongin sinsi sinsi güldükten sonra ciddi bir ifadeye büründü. Kyungsoo'yu iyice kendine çektikten sonra konuştu. "Aşk olsun, ben eşime karşı hep böyleyim Sanho."

Ne var ki, karnına yediği dirsek yüzünden susmak zorunda kaldı esmer adam. Kyungsoo ona ters ters bakıp çayını içti. Bu uyarıyı dikkate alan Jongin, dut yemiş bülbüle dönünce masadaki herkes güldü. "Pasta güneşin altında erimeden mumları üfletelim diyorum."

always will be with you // kaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin