Hilal
Gözlerini soğuk bir depoda açtı Hilal.Vücudu titriyor,dişleri sanki buz kesiyordu.Doğrulmaya çalışırken hem ellerinin,hem de ayaklarının bağlı olduğunu fark etti.Derin bir nefes aldı ve kendini duvara dayayıp oturma pozisyonunu aldı.Kirpikleri birbirine yapışmış,görüşüne engel oluyordu.Burası da neresi diye geçirdi içinden.İçerisi bir hayli karanlık ve soğuktu.Zayıf ve titrek bir gaz lambasından başka bir ışık kaynağı yoktu.Dışarıdan Yunanca duyulan sesler yükseliyordu.
Az sonra içeri iki tane adam girdi.Biri esmer,öbürü kumraldı.İkisi de Hilal'e garip bir şekilde bakıyorlardı.
''Görünen o ki küçük hanım uyanmış!''
Kırık ve aksanlı Türkçesiyle alay edercesine konuştu adam.
Hilal sinirle bağırmaya başladı sonrasında
''Kimsiniz siz? Neden getirdiniz beni buraya! ''
Sarışın olan öbür adam konuştu bu sefer ama daha sinirliydi
''Eh! Yeter artık kes sesini.Biz kimiz biliyor musun? Senin o ahmak babanın görevden aldığı askerleriz! Onun yüzünden geçinemiyoruz.Belki seni kuvvacılara satarsak, bir miktar para kazanırız dedik e?''
Hilal dişlerini sıkıyor ama sinirinden duramıyordu
''Siz insan değilsiniz! Babamın yaptığı şeylerden ne vakit ben sorumlu oldum?''
Adamların ikisi de güldü ve sarışın olan adam konuşmasına devam etti
''Gecenin alnında bir tavernanın deposunda uyuyordun be kadın! Bu kadar kolay bir avı kaçıracak değildik . Hem belki satmaktan vazgeçip kendimize saklarız ne dersin Nikos!''
Nikos sesli bir şekilde kahkaha attı.Hilal'e yaklaşıp saçındaki eşarbı aniden çekti.Hilal'in altın sarısı saçları omuzlarına ve yüzüne döküldü.Bunu gören ikili tekrar kahkahalara boğuldu
Hilal korkudan ve sinirden soğuğu unutmuş,vücudu bir kor ateş gibi yanmaya başlamıştı.Nikos denen adım yanına eğildi ve bir eli ile saçları ile oynarken bir eli ile kulağına fısıldamak için siper etti.
''Benimle arkadaş olmak istemez misin he? ''
Hilal gözlerini birer taş gibi açarak Nikos'a tiksinerek baktı.
''Bu yaptıklarınız yanınıza kalmayacak.Benim babam Yunan olabilir ama ben hala Türk'üm! Türk!''
İkisi de yine kahkaha attılar.Sarışın olan adam Hilal'in yüzüne vurdu
''Şimdi sesini kes ve otur! Aksi takdirde Türkler yerine bizim elimizde ölürsün.Anlaşıldı?''
Adamların ikisi de kapıyı çarpıp gittiklerinde Hilal sinirden yerinde duramıyor,ayağa kalkmak için didiniyordu.Bir an yorgun düştü ve hareketi bıraktı.İçi titrerken derin bir nefes aldı.Leon onun için gelecekti.Bunu biliyordu.Onu bırakmayacaktı ve Hilal bundan emindi.Çok kısa bir süre önce onu görmüş olmasına rağmen özlemişti.Hasreti en çok da böyle kötü durumlarda artıyor,omzunda ağlamak için can atıyordu.Dudaklarını ısırdı.Ağlamamak için zor duruyor,yüzünü buruşturuyordu.
Leon
Karargahtaki masasında,yanı başındaki Hilal'in fotoğrafı ile uyuyakalmıştı Leon.Dışarıdan bağırma sesleri duyuyordu.Bu General Cevdet'in sesiydi.Yüzünü elleri ile hızlıca ovuşturduktan sonra aniden odadan çıktı ve General Cevdet'in yanına gitti.Ne olduğunu soramadan olduğu yerde kaldı Leon.
''Hilal'i kaçıranları da kızımı da sağ salim buraya getireceksiniz beni duydunuz mu!''
Leon'un kalbi sızlamaya başlamıştı.Hilal'e bir şey olma ihtimalini getirdikçe nefesi kesiliyordu ve bağırarak Cevdet'in yanına geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uzlet
FanfictionHiLeon 2.sezon kurgusudur. Biz bir çift aşıktan öte yek bir ruhtuk. Aynı kardeşe kardeş,aynı babaya baba gibi bakabildik. Sinan benim babam gibi olduysa senin de oldu Flavia senin kardeşin gibi olduysa benim de oldu ''Ne acı değil mi Leon? Sırf kanı...