-15-

11.1K 1.2K 929
                                    

Perdesi çekilmiş pencerelerden içeri güneş ışığı sızıyor, huzurla uyuyan çiftin yüzüne vuruyordu.

Dün akşamki kavga yüzünden suratının belirli yerlerinde morluklar vardı fakat onun yanında, silik bir gülümseme eşliğinde uyurken hiç olmadığı kadar huzurluydu Jimin. Onu tatil olmasına rağmen bağırıp çağırarak erkenden uyandıran, boş gününü cehenneme çeviren bir üvey baba yoktu; onun yerine yanıbaşında uyuklayan bir melek vardı. Minik bedeni, meleğinin kolları arasında iyice küçülmüştü. Nefes alışverişleri birbirine karışıyor, tatlı rüyalarla birlikte sarılarak uyurken gerçek mutluluğu tadıyorlardı.

İlk uyanan o olmuştu. Jungkook derin bir uykunun içinde kaçıncı olduğu bilinmeyen rüyasını görürken gözlerini kırpıştırdı ve mayışan bedeni gerilirken esnedi. Onun kollarının arasında olduğunu farkedince gülümsemişti. Bedenini ona doğru döndürmüş, hayran bir ifadeyle suratını izlerken dudaklarını okşamıştı bir süre. Sanki her an kolları arasından kayacakmış gibi sıkı tutuyordu ve kaşları çatıktı. Hafifçe kıpırdandığında uyuyan beden huysuzca mırıldandı ve daha çok sarıldı. Ne yapacağını bilememişti bir an. Ne hareket edebiliyor, ne de düzgün nefes alabiliyordu. Hoş, iki santim ötenizde size sarılarak uyuyan bir Jeon Jungkook varsa nefes alamamanız olağandı.

"Mm, Jungkook?"

Uykulu sesiyle, kolları arasından çıkıp yüzünü yıkayabilmek için seslendi ona. Uyandırmak istemiyordu fakat fena şekilde tuvaleti gelmişti ve onun kucağına işemek de istemiyordu. Dişlerini sıktı ve bacaklarını birbirine bastırdı. Elleriyle onun kollarını ittirmeye çalışmış, bir santim bile oynatamamıştı yerinden.

Jungkook, sanki bıraksa kül olacakmış gibi sıkıca tutuyordu onu. Uyurken bile bu kadar güçlü olması normal miydi? Uyandırmak istemiyordu, o bu kadar güzel uyurken ve huzurluyken ayıramazdı rüyalarından onu. Altına işememek için dualar ederken bir kere daha debelendi, uykusu gerçekten ağırdı ve ne yaparsa yapsın uyanmamasına güvenerek hareket ediyordu. Yatakta aşağı doğru kaydı ve onun ruhu bile duymadan kurtuldu kollarından. Jungkook tam boşluğu farkedip huysuzlanacakken yastığı eline tutuşturmuş, sakinleşmesi için saçlarını okşamıştı. Uyuyan beden, o sanarak yastığa sarılıp huzurla gülümsediğinde o da gülümsedi. Kalbi onun bu hali karşısında sevgiyle dolmuş, heyecandan yerinde duramaz olmuştu.

Birkaç dakika daha onu izlemeye devam ettikten sonra tuvaletteki işini halletmişti. Ellerini yıkarken, gözleri aynadaki yansımasını buldu. İlk defa kendisini bu kadar mutlu görüyordu. Suratında hala morluklar vardı fakat bu onun mutluluğunu saklayamamıştı. Gözleri şişmiş, dağılmıştı siyah saçları. Yüzünü de yıkadıktan sonra tuvaletten çıkıp onun yanına doğru ilerlemişti yine tembel adımlarla. Yanına uzandı ve suretini izledi gülümseyerek. O bu kadar güzel uyurken, nasıl uyandırabilirdi ki?

Ellerini onun suratına getirdi ve okşadı dudaklarını. Uyandırmamak için büyük bir savaş veriyordu. Yumuşak dudaklarına baş parmağını bastırdı. Karnı kasılıyor, sanki gizli bir şey yapıyormuş gibi heyecanlanıyordu. Her baktığında kalbinin teklediği, güzelliğine inanamadığı suratı izledi bir süre. Sert yüz hatları ve erkeksi ifadesine rağmen, masum bebekleri andırıyordu uyurken. Parmağını burnunun altına getirmiş, çıkan hava ile gıdıklanıp gülerek geri çekilmişti. Dudaklarını birbirine bastırdı, kıkırtısı yüzünden uyanmasından korkup telaşa düşmüştü bir anda. Bu manzarayı biraz daha izlemeliydi.

İşaret parmağıyla kirpiklerine dokundu teker teker. Suratının her yerine değmek istiyordu. Onu bu kadar yakında görmek içindeki heyecanı besliyor, elleri titriyordu. Dokunulması yasak olan bir sanat eserine dokunuyormuş gibi, dikkatli ve heyecanlıydı.

God Of Time | JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin