serendipity 2/4

265 17 2
                                    


geçmiş.

sürekli karşımıza çıkar, asla peşimizi bırakmayan bir gölge misali. tamam, geçmişimi unutuyorum dediğin an yeniden ve yeniden karşına çıkar. ve senin, o an ördüğün tüm duvarlar tuzla buz olur. bu da insanı ruhsal çöküntüye uğratır.

şans diye bir şey yoktur. hiç var olmamıştır. eğer içten güçlü isen, bu ruhsal çöküntüyü atlatabilirsin. fakat; benim gibi güçsüz biri isen, intihar etmeye çalışırsın, delirir ve bu dört duvar arasında sıkışıp kalırsın. ve ardından, duvarlar üstüne gelmeye başlar.

boğulursun, ruh sağlığın bozulur, geçmişteki hataların her gözünü kapatışında yeniden karşına gelir. ve en acınası olay ise sürekli intihar girişiminde bulunursun.

hayat bir efsane değil ki, her insan anında bir mucize ile tüm dertlerinden kurtulsun. fakat efsaneler gerçek olsalar bile, mucizenin m'si benim yanımdan geçmez, fakir köylü karakterini yine ben alırdım.

benim için kader diye bir şey yok, bütün olaylar sadece birbirine zincirlenmiş olaylar zinciridir. olur ya kitaplarda sevim, düğüm, çözüm. aslında herkesin hayatı öyledir. sadece yaşananlara olay zinciri denir.

kitap okumanın en kötü yanı da budur ya, gerçekleşmeyeceğini bile bile hayal kurarız. hayal kurar, gece uyurken bununla ilgili düş kurarız. en kötüsü ise; gözlerimizi açtığımızda koca bir boşluk olur.

işte buna depresyon deriz. nedeni, içimizde yaşadığımız olayın, duygu karmaşasının ortasında olduğumuz için.

karar veremeyiz, seçim yapamayız, mutlu olamayız, düşünürüz, intiharı düşünürüz, insanlar bizi terk eder ya da biz onları terk ederiz, uyuyamayız ve artık, depresyon bizi içine çekmiştir.

jeon jeongguk.

bu ismi taşıyan benim, bu ismi utanarak taşıyan benim, bu ismin baskıladığı yükü taşıyan yine benim. daha babası belli olmayan olmayan benim, annesi sürtüğün teki olan benim, her gün ve her vakit ailesi kavga ederken banyosuna sığınıp ağlayan yine benim.

yaşadıklarımla değil, hissetiklerimle yaşıtlarım gibi değildim. çalışkan olabilirim, okul birincisi olabilirim ama hepsi bu şehirden kurtulup iyi bir hayat sürmek içindi. hiçbir zaman okulumda gördüğüm insanlar gibi olmamıştım, şımarık biri olmamıştım, her istediğini elde eden biri olmamıştım ve hiçbir zaman rahat davranan biri olmamıştım.

bunların aksi biri olmuştum; her isteği için aylarca çalışıp para kazanan, sanki hayat her an bitecekmiş gibi yaşayan ve benden yaşça büyük insanlara karşı saygılı olmuştum. bunlar benim için yapılması doğru gelen davranışlardı.

içimde bir yerlerde kırıntı var, umut ve istek. bir arkadaşım olmasını isterdim, konuşabileceğim, gülebileceğim, gezebileceğim, omzunda ağlayabileceğim bir arkadaşım olsun isterdim. bu yüzden okulumda neredeyse her tenefüs kavga edip sonra barışanları sevmezdim, onlar arkadaşlığın kıymetini bilmiyorlar.

arkadaşlık, dostluk, kankalık ve kardeşlik...

bu kavramlar özeldir, bir insanın hayatını oluşturan temel birimdir. bir insanla tanışıyorsun ama onunla arkadaş olmak adına tanışıyorsun, sinirini kusmak ya da sürekli kavga etmek için değil. arkadaş dediğin senin her zaman yanında olacak, sen ağlarken seni teselli edecek, mutluyken seninle gülecek, birbirinizin dertlerini dinleyip çözüm üreteceğiniz ve olası bir kavga anında seni yatıştıracak biridir. benim için arkadaşlığın tanımı böyleydi, başka bir şey yoktur.

şimdi evdeyim, ailem yine kavga ediyor ve ben yine korkuyorum. banyo, odamın içindeki banyo da saklanıyorum çünkü; babam beni sevmez, başka birinden olduğum için. fırsatı eline geçtikçe hep beni döverdi, sakinleşene kadar döverdi. vücudum onun sanat izleriyle dolu, geçmesini beklemeden sürekli vuruyor.

annem ise o da beni istemiyor, beni sevmiyor, sadece anne olmayı gösterişli bulduğu için doğurdu. babam beni doğurmaması gerektiğini söylediği an annem ona karşı gelerek inat etmiş ve beni doğurmuştu. doğurduktan sonra en fazla 7 yaşıma kadar benimle ilgilenmişti, sonrası hep yalnızdım.

sınıf atladım, arkadaşlarım yeni okul formaları, yeni çantaları ve yeni kalemleri ile yeni döneme başlarken ben her zaman eski şeyleri kullandım.

lise zamanında okul değiştirdim, taşınmıştık ve yeni okul formaları pahalıydı. hiç pes etmedim, tatilimi hep çalışarak ve geceleri test çözerek geçirmiştim, en nihayetinde okul formamı elde edecek parayı biriktirdiğim zaman ise o parayı babama kaptırarak emeklerimi boşa çıkarmıştım. yine de asla pes etmemiştim, geceleri eskisi gibi test çözerken sabahları üç iş birden yapmaya başlamıştım. kargo taşımacılığı, ev nakliyatı ve markette kasiyer görevlisi olmuştum. önceki olaydan dersimi alarak paramı asla yanımdan ayırmaz olmuştum, bu sayede ise okul formamı nihayetinde alabilmiştim.

insanların aksine ben onlarla konuşmazdım, oyuncağım bile olmamıştı ki onunla konuşabileyim, dertlerimi anlatabileyim. küvetimin dış mermerine çizdiğim iki göz; iki kaş, bir burun, bir ağız, iki kulak, upuzun saç ve verdiğim isim ile yalnızlığımı giderirdim.

ve ben, bunları hiçbir zaman hayal etmekten öteye götürememiştim.

vedalar can yakar ;; taeggukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin