Hastanenin arka tarafından gizlice çıkarken kendimi çok garip hissediyordum. Cidden gizemli ve heyecanlı hayat bana göre değildi. Ben tatlı tatlı okuluna gidip derslerle kafayı yiyen kızı seviyordum.
"Kendimi bir suç işliyormuşum gibi hissetmem normal mi acaba?" dedim en sonda arabaya binerek. Lüks minibüsün kapısı yavaşça kapanırken Seokjin gülümseyerek bana bakıyordu.
"Aslında suçu işleyen kişiler biziz, o yüzden endişelenme."
"Hayır hyung suçu işleyen sensin, beni karıştırma." dedi Jungkook işin içinden sıyrılarak.
"Yurtta fazla sıkılmıyor muyduk Jungkook, heyecan iyidir." dedi rahat bir tavırla. Ama ben onun kadar rahat değildim.
"Peki biri bizi görse ne olur? Evimi bulup linç edilmem değil mi?" dedim emin olamayarak.
"Hiçbir şeyin garantisini veremem Hee- Young'a. Bu hyung başına bela açacak gibi benden söylemesi." Jungkook cümlesini bitirmesiyle, Seokjin'in başına bir tane yapıştırması bir oldu.
"Kötü konuştukça, kötülüğü çağırıyorsunuz. Sakin olun biraz Soo Bin'i örnek alın." dedi koltukta yayılmış Soo Bin'i göstererek. Nerede o hastane de buz kütlesine dönen arkadaşım, nerede bu camış gibi koltuğa yayılmış o kız. Kendini toparlaması için bacağını çimdirirken koltukta kendini düzeltti.
"Ne oldu az önce içine kaçmıştın." dedim kulağına fısıldayarak.
"Hayatımın erkeği sol tarafımda oturuyor, kendimi toparlamamı sağladı."
"Çocuk seninle konuşmadı bile."
"Beden dilini okuyorum ben onun, karışma dur bir." dediğinde gözlerimi devirdim. Hastanede çalan telefonumu hatırladığımda tekrar bulmak için içini dışına çıkararak astarın altına giren telefonumu elime aldım.
"Annem iki kere aramış, boğazlayacak beni." dedim hızla numarasını çevirerek. Kısa bir arama sesinin ardından bağırarak telefonu açtı.
"Yemin ederim sen benim kalbime indireceksin kızım."
"Boşuna telaş yapıyorsun annem ama sen, duymamışım işte." Türkçe konuşmaya başladığım an Seokjin ve Jungkook'un gözleri bana döndü.
"Neredesin, ne yapıyorsun?"
"Eve geçiyorum şimdi, sen ne yapıyorsun?"
"Bahçede oturuyorum, orası soğuk oluyormuş bu aylarda sıkı giyin üstünü."
"Merak etme annecim, yarı dönem bitmek üzere zaten sonra hemen geleceğim yanına."
"Canım kızım, Be-"
"Sakın anne! O ismi söyleme bana diye kaç kere diyeceğim, kızım demen yeterli bana." dedim dişlerimi sıkarak. Hatırlatma şu adı bana, söyleme işte söyleme.
"Ben... Afedersin kızım." dedi üzgün bir ses tonuyla. Derince bir nefes verip gülümsedim.
"Seni çok seviyorum annem, yakında görüşeceğiz ve dediğim gibi gelmek istiyorsan söylemen yeterli. Bilet işlemlerini hallederim."
"O kadar saat yolda zorlanırım kızım, seni bekliyorum ben. Dikkatli ol ve lütfen şu telefonu duy."
"Tamam, merak etme. Öpüyorum, babama selam."
"Söylerim, bende öptüm." Telefonu kapatıp kabanımın cebine koydum ve arabanın içinde konuştuklarımı zerre anlamayan üç meraklı yüze döndüm.
"Annem buraya geldiğimden beri telefonu açmayınca baya endişeleniyor, sonra da bir güzel azarlıyor beni." dedim burukça gülümseyerek.
"Ah benim babam öyle. Pratik odasında çalışırken 30 arama yapmış ve bana ulaşamayınca menajerimizi arayıp şu velede telefonu açmasını söyle demiş. Neresi olursa olsun aileler hep aynı sanırım." dedi Jungkook.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Let's Live Love with Together (BTS/ JİN)
FanfictionSiz hayatınızı değiştirecek erkeği, çat kapı akşam yemeği yemek için gelirken buldunuz mu? Sanırım ben buldum!