"Ne yani, senden habersiz telefon numaranı aldı ve seninle bağını koparmamak için telefon numarasını vererek riske girdi ve siz sadece arkadaşsınız." dedi Soo Bin kurduğu cümlelere inanamayarak. Ama aynen onun dediği gibiydik.
"Bak mutfakta bana sorduğu soru buydu tamam mı? Bir grubun üyesi olan gözde kişilik olarak değil de gerçekten o olduğu için onunla iletişim halinde olmamı istedi. Onun gibi yoğun hayatı olan bir insanın biraz sakinlik istemesi çok normal."
"Tamam ama o çocuk sana arkadaş gözüyle bakmıyor Hee-Young."
"Bunu nereden çıkartıyorsun şimdi?" dedim sinirle.
"Çünkü... Öyle bence, bilmiyorum yani biranda neden bu kadar uğraşsın ki?"
"Açıkladım ya, sadece sakinlik istiyor. Hem ben o tip bir şeye müsade etmem onu bilmiyorsan beni biliyorsun." dediğimde biraz daha sakinlemiş görünüyordu.
"Bak o konuda haklısın işte. Neyse zaman gösterecek her şeyi, ama olsanız da efsane olur he."
"Soo Bin'a!" dedim bağırarak.
"Tamam tamam demedim bir şey." Yerimden kalkıp su içmek için mutfağa geçerken evin bir odası daha olmalıydı diye geçirdim içimden. Böyle yüzüne baktıkça ona ne sinirlenebiliyor ne de trip atabiliyordum.
"Hadi akşam bir şeyler yapalım, nasılsa yarın ders yok."
"Ne yapmak istersin?" dedim suyu kafama dikerek.
"Bilmem, gezelim işte. Kore geceleri güzel oluyor bilirsin." dedi göz kırparak.
"Aslında pek bilmiyorum." dediğimde kırptığı gözünü abartılı bir şekilde devirdi.
"O zaman öğrenme vaktin gelmiş, hazırlanmaya başla. Eve geçip üzerimi değiştireyim bende, Min Joon'a da haber verelim mi?"
"Fark etmez sizin aranızda problem var, ben ikinizle de mutluyum."
"Tamamdır, görüşürüz." Hızla yerinden fırladı ve çantasını kaptığı gibi evden ayrıldı.
***
Seul sokakları yine insan kalabalığı ve ışıltısıyla harika görünüyordu. Burayı seviyordum. Güzel anılar biriktirmemi ve harika insanları hayatıma sokmamı sağlamıştı. İlk kez ne olmak istediğime burada karar vermiş, kendimi nasıl kordine etmem ve ayaklarımın üzerinde nasıl sağlam durabilirim; bütün bu soruların cevaplarını burada öğrenmiştim. Kendim olmayı burada başarmıştım.
Soo Bin ve Min Joon iki koluma girip gülümseyerek etrafa gülücük saçarlarken onlara eşlik ettim. İkisi buradaki saklı hazinemdi.
"Ya doekbokki yesek mi, acıkmaya başladım." dedi Min Joon bize dönerek.
"Olur ileride olması lazım, sen ne dersin Hee-Young'a?"
"Bu akşam siz ne derseniz o." dedim isteklerini onaylayarak.
"Ah keşke hep böyle olsa." dedi Soo Bin ağzının içinde geveleyerek. Ona gülümseyip, beni sürüklemelerine izin vererek deokbokki dükkanın önüne ilerledik. Onlar siparişleri verirken arkamda duran maraş dondurmacısını fark edince ister istemez yüzümde bir gülümseme olmuştu.
"Özlüyorsun değil mi?" dedi Min Joon bakışlarımı fark ederek. Başımı sallamakla yetindim.
"Sonuçta doğduğu yer nasıl özlemesin." dedi Soo Bin'de bize katılarak.
"Yemek yedikten sonra dondurma yeriz he?" Min Joon aegyo yaparak konuştuğunda tatlılığına dayanamayıp yine başımı salladım.
"Siparişler hazır." Küçük paketlere konmuş yemeğimizi tezgahtan alırken hesabı ödemek için çantama yönelsem de Min Joon beni durdurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Let's Live Love with Together (BTS/ JİN)
FanfictionSiz hayatınızı değiştirecek erkeği, çat kapı akşam yemeği yemek için gelirken buldunuz mu? Sanırım ben buldum!