Sabah uyanmamak için adeta direniyordum ama güneş tabiri caizse suratımı yalamakta ısrarcıydı.Onun bu istekli tavrına karşı koymayı bırakıp yataktan doğruldum.Bir süre boş boş oturduktan sonra ayaklarımı sürüye sürüye banyoya gittim.Elimi yüzümü yıkayıp iyice uykumu attıktan sonra kızlara seslendim ve tekrar odama dönüp dolabın başına geçtim.Bazen dolap karşısında saatlerimi öldürebilecek yeteneğe sahipken bazen açıp kapamam saniyeleri buluyordu.Neyse ki takıntılı bir insan olduğumdan daha önceden zaten ilk 1 hafta ne giyeceğim konusunda plan yapmıştım.Tamam, kabul ediyorum bu pek akıllıca bir şey değil fakat daha okulun başlamasına aylar varken kabuslar görüyordum.Okulun ilk günü yetişememek, okula pijamayla gidip rezil olmak gibi binlerce senaryo sonucunda planlı davranmak beni rahatlatıyordu.
Makyajımı yapmak için aynanın karşısına geçtim ve büyük bir gayret sonucu eyeliner çekmeyi başardım.Abartılı makyajdan nefret eden biri olarak bunun üstüne sadece hafif renkte bir parlatıcı sürmüştüm.O sırada içeriden "Hadi çıkıyoruz" diye bir ses duyuldu.Çantama birkaç parça eşya atmam gerekiyordu bu yüzden "Siz inin geliyoruuum" diye seslenip hemen çantamı kaptım ve içine kulaklık, küçük bir defter, 1 tane kalem, cüzdanım ve 2,3 makyaj malzemesini atıp koşuştura koşuştura kapıya yöneldim.Açıkçası sabah sabah azar işitmeye hiç niyetim yoktu.
Kapıyı kitleyip merdivenleri hızla inerken yere yapışmakla burun buruna geldim.Önüme savrulan saçlarımı geri attım ve karşımdaki surata baktım.Hıımm, açık kumral kıvırcık saçlar, ela olduğunu düşündüğüm bir çift göz, kemikli yüz hatları.. Tanıdık bir simaa.. Bir dakika şuan resmen dejavu yaşamıştım.Çocuğun şaşırmış olduğu her halinden belli oluyordu, özellikle de iki metre açılmış ağzından.Konuşmak aklıma geldiğinde benimde ondan bi farkım olmadığını fark ettim ve alt çenemi yukarı yerleştirdim.
"Kemiklerime karşı bir takıntın olsa gerek, bu 2.çarpışmayı başka türlü açıklamak imkansız çünkü."
Evet evet doğru tahmin.Karşımdaki, dün 3.kaburga kemiğime suikast düzenleyen heriften başkası değildi.Çocuk konuşmak için ağzını açtığında hemen "Yok hayır, sus.Şimdi olmaz.İnan seninle tartışmayı çok isterdim ama maalesef bir dahaki suikast planına erteleyelim." diyerek bana saatler gibi gelen 1,2 dakikayı geride bırakarak apartmanın çıkış kapısına koştum.
Tam tahmin ettiğim gibi 'öldürücü bakışlar' üzerime odaklandı.Suratlarından anladığım kadarıyla kafalarında şuan karnıma bilmem kaçıncı bıçağı saplıyorlardı.Şimdi açıklama yapmanın o kafalarında sapladıkları bıçakları gerçeğine davet etmek ile eş değer olduğunu bildiğim için kararını susmaktan yana kullandım.
15 dakika sonra kafeteryada çayımızı yudumluyorduk.Daha dersimin başlamasına yarım saat vardı ve bu süreyi burada etrafı izleyerek geçirmeye çoktan karar vermiştim. Masada kuzenlerimin ve arkadaşlarının pek de ilgimi çekmeyen konuşmalarına bana yöneltilen bir soru ile dahil olmuştum."Ee Deren var mı gözüne kestirdiğin birisi? Gerçi daha ilk gün ama birinci sınıfların yakışıklı olduğunu duydum." Gülümseyerek "Henüz sınıfımdakiler dışında pek insan yüzü gördüğüm söylenemez.Ama madem yakışıklılar var bundan sonra gözümü dört açsam iyi olur" Tabi ki şakasına söylemiştim son cümleyi.Yakışıklılar varsa bana mı var kardeşim? Uzaktan bakıp dibimin düşmemesi için büyük bir çaba harcamak yerine onları görmezden gelmek en iyisiydi.Zaten büyük ihtimalle hepsi sevgili yapmıştır bile.Bu çocukların yanındaki kızlarda bir değişik oluyor.Özellikle yanından hemcinsi geçerken çocuğa bir sarılmalar, sahiplenmeler falan sanırsın kaçıracağız.
Daldığım bu düşünceleri bölen telefonuma gelen mesajı açtım Aslıdandı."Günaydın yeni best arkadaşım.Okuldaysan sınıfa uç lütfen." Mesajı okuduktan sonra masadakilere veda ederek sınıfa gittim.Zaten Aslı'ya bakınmama gerek kalmadan bana el sallayıp yerini belli etmişti.İçerideki birkaç kişiye tebessüm ederek yanına gittim.
"Günaydın.Naber?" "Biraz uykum var ama iyiyim.Senden?" "İyiyim bende" ve benim açımdan muhabbet bitmişti yani daha birbirimizi tanımıyorduk sonuçta ne konuşabilirdik ki.
Aslı düşüncelerimin aksine konuşmaya başladı "Biliyor musun en büyük korkum yatak meselesiydi.Yattığı yeri çok yadırgayan biriyimdir ama neyse ki yurttaki yatak tahmin ettiğim kadar berbat değildi.Bu arada sen yurtta mı kalıyorsun?" "Yok biz 3 kuzen ev tuttuk" Anladım anlamında başını salladı.Zilin çalmasıyla öğrenciler sınıfa doluşmaya başladı.Bu sırada yere düşen çantamı almak için eğildim, başımı kaldırdığım esnada yerimde sıçramama sebep olacak bir çift gözle karşılaştım.E yok artık tesadüfün bu kadarı.
"Sen vahşi şey, her çarpışmamızda lafları ağzıma tıkayıp gitmeye devam mı edeceksin böyle?" ve ardından gelen o sırıtış.
Kabul, inkar edilemeyecek kadar güzel bir gülüşü vardı ama bu ona sinirli olduğum gerçeğini değiştirmiyordu."Yine mi sen? Ayrıca senin, benim oturduğum apartmanda ne işin vardı?" Şaşkınlıkla "Ne? Asıl senin ne işin vardı benim oturduğum apartmanda?" diye cevapladı."Şaka yapıyor olmalısın" derken gerçekten şaka olmasını diliyordum.Ne yani biz bununla aynı apartmanda mı yaşıyorduk? Kafasını şaka yapmıyorum dercesine salladı."O zaman kendimi korumak için kesinlikle bir zırha ihtiyacım olacak.Nereden çıkacağın hiç belli olmuyor çünkü." Bak bak birde gülüyordu utanmadan."Önüne bile bakmadan koşturan sensin ama nedense suçlu ben oluyorum." "Çünkü suçlu sensin.Şimdi sus." diyip önüme döndüm ve derse odaklanmaya çalıştım.Tabi yanımdaki suikastçı yüzünden pek mümkün olmasa da.Aslı'ya baktığımda yanında dün tanıştığımız çocuklardan biri vardı ve muhabbetleri koyu görünüyordu.
*****
Eve gitmek için çıkışa yöneldim.Maalesef tek gidiyordum çünkü Elif ablamın ve Defne ablamın dersinin başlamasına 1 saat vardı ve benim eve gitmek dışında yapabileceğim bir planım yoktu.
"Aynı yere gideceğimize göre sana eşlik etmem sıkıntı olmaz umarım".Az çok sesi hafızama oturduğu için bu sözlerin sahibinin bizim kıvırcık kafa olduğunu tahmin etmem pek de zor olmamıştı.Tespit etmek için yüzüne bile bakmadan omuz silktim.Buda istediğini yap anlamına geliyordu ki istediğinin beraber gitmek olduğunu anlamak için dahi olmaya elbet gerek yoktu.
5 dakika kadar süren sessizliği bozdu ve "Sevdin mi Trabzon'u?" diye sordu.Zaten Karadeniz aşığı biri olarak özellikle burayı istiyordum.Tabi kuzenlerimin burada olmasının etkiside çoktu.Biz beraber büyümüştük yani ben hep onların peşine takılırdım, bana ablalık ederlerdi.Onlar hangi okula gittilerse bende peşlerinden gittim eh yani buraya gelmem de şart olmuştu artık."Çok gezemedim daha" diye cevapladım sorusunu."İşin yoksa gezelim o zaman?"
Bu çocuk ciddi olamazdı.Şöyle bir düşününce daha adını bile bilmiyordum.Ters ters ona bakınca o da bunu fark etmiş olacak ki elini uzatıp "Ben Yankı" dedi."Zeynep Deren" dedim ve uzattığı eli sıktım."Eee ne diyorsun gezme işine?" Aslında olabilirdi zaten yapacak bir şeyim yoktu."Peki, nereye gidiyoruz?" Cevap vermek yerine sadece sırıttı.
Kalkınmadan bir meydan minibüsüne binip ilk önce meydana ordan da başka bir minibüse binip devam ettik.Sonunda Yankı'nın "Abi müsait bir yerde durur musun?" dediğini duydum.Minibüsten indiğimizde ise müthiş bir manzarayla karşı karşıyaydık.Hayran gözlerle etrafa bakarken Yankı "Boztepe" diyerek beni aydınlattı.Bütün Trabzon ayaklarımızın altındaydı.(İnternetten bakmanızı tavsiye ederiim.) Etrafta çardaklar vardı ve birine oturup Yankı'nın söylediği semaver çayını beklemeye başladık.Çok çay düşkünü biri değildim fakat Yankı buranın çayının hayatımda içebileceğim en güzel çay olduğunu söylemişti.
Sonunda merakla beklediğimiz çay geldiğinde hemen bir yudum aldım.Doğrusu gerçekten tadı harikaydı, buraya sırf çay içmeye gelebilirdim."Gerçekten haklıymışsın" dedim çayımı bitirdikten sonra.Biraz daha oturduktan sonra kalktık ve tekrar minibüs yolculuğu yaparak eve döndük.
Bu güzel günün ardından diğer günlerinde güzel geçeceğini umuyorken ileride Tom ve Jerry gibi olacağımızdan habersizdim.
Daha yeni yazmaya başlamama rağmen ilginin iyi olduğunu düşünüyorum.Okuduktan sonra oy kullanıp, yorum yaparsanız beni çok çok mutlu edersiniz.Şimdiden teşekkür ederiim :***