Senin Karanlık Yanın

42 25 6
                                    



    Büyük acılara tutuştuğum gün
Çok uzaklarda da olsam yine gel
   Bu ölürcesine sevdiğine gel
     Ne olur Tanrı'ya kavuştuğum gün
        Beni unutma ...

 
         Descarts , Hegel , James Dewey hepsi birbirine girmiş , kafamın içinde dans ediyordu . Felsefe insanı yoruyordu galiba ...
Sınıfta yaptığımız beyin fırtınaları çok hoşuma gidiyordu . Bütün sınıf görüşlerini öne sürüyor ve onlarca fikir havada süzülüyordu . Bazen kafamda o fikirlerin birer baloncuk olduğunu düşünüp hayali parmaklarımla patlatmaya çalışıyordum bu eğlenceli bir oyundu . Benim görüşlerim sınıftakilerin ilgisini çekiyordu , bazen bir konuda sessiz kaldığımda herkes benim fikrimi merak ediyordu . Bu derste tartışıp herkesin bir cümleyle ortaya attığı üç konu vardı bunlar ; düşünceler , doğrunun ölçütleri ve gerçeklerdi . Öğretmen masasının önünden sırayla başlamıştık fikirlerimizi ortaya serpmeye sıra bana gelmişti üç konuyla ilgili üç fikrimi söylemeye başladım ;
Düşünce için ;
- İnsan düşüncelerinin tanrısıdır .
Doğrunun ölçütleri için ;
- İnsan doğrudaki ölçütlere ölçü koyamayacak ve ölçütlerin sınırını aşamayacak esrarlı bir varlık değildir.
Gerçekler için ;
- Keşke keşkeler gerçekler kadar gerçekçi olsaydı .

        Bunları düşünmek benim için çok keyifliydi ama sınıfta şaşkınlığa neden oluyordu,  bence şaşırtıcı tezler değillerdi ama fena da sayılmazlardı . Bu derste zaman o kadar yavaş akıyordu ki , gözlerimle etrafı betimliyor , kulaklarıma en sevdiğim  şarkının tınısını çağırıyordum usulca ... Daha sonra kendimi bir kilisenin içinde rahibe karşı dua ederken buluyordum tüm dualarım zilin çalmasına yönelikti sanırım Rahip Morgen bu söylediklerime alınıyor olmalıdır çünkü o bana her zaman "İnsanın dersleri Tanrı'nın derslerinden daha uzundur ama asla kalıcı değildir , elinden geldiğince uzun dersleri zihninde kalıcı kıl miss hunter çünkü gün gelecek Tanrı'nın ki ile eş değer olacak " derdi .
Hayal dünyamda taklalar kırıyordum çılgınca .
Zil çalmıştı , gözlerimi kapıya dikmiştim , ayaklarım hazır ol da bekleyen araba pozisyonunu almış hocanın sınıfı terketmesini bekliyordu . Yeşil ışığın yanmasıyla ( hocanın sınıfı terketmesiyle) sınıftan çıkmak için yeltendim . Oturduğum sıra tam pencere kenarıydı , sınıftan çıkacağım anda gözlerim pencereye takıldı . Su damlacıkları yavaş yavaş düşüyordu toprak anaya , pencereyi açtım ve açtığım sırada  yağmur ve soğuk rüzgar yüzümle buluştu . Dilerim rimelim akmamıştır sabah o kadar uğraşıyorum emeklerim boşa gitsin istemem .
Ellerim çantama uzandı cüzdanımdan bir lira aldım yağmur taneciklerinin toprağa düştüğü zamanlar , dışarıya çıkıp soğuk havada kahve içmeye bayılırdım bunun için kantine inecektim ve her zamanki gibi kendime bu güzel yağmurda üçü bir arada ısmarlayacaktım . Koridora çıktım , yoğun ve kavisli bir koku vardı . Tahminimce hizmetliler güzelim zemini çamaşır suyuyla temizlemişti . Kokuya çok fazla aldırış etmeden yoluma devam ettim . Boyunuz kısaysa ve kantin kalabalıksa bir şeyler alma ihtimaliniz %15 'dir . Neyse Samet gözüme takıldı eski sınıf arkadaşım boyu baya uzun :))   Bana bir kahve almasını rica ettim beni kırmadı ve kahvemi almıştı . Küçük bir teşekkürün ardından bahçeye çıktım ,  yağmur hızlanmaya başlamıştı etrafta kimseler yoktu . Sanırım pencereden bahçeye bakanlar benim delirmiş olduğumu düşünüyorlardı . Hani bir söz vardı ya bazıları yağmurda ıslanırken bazıları yağmuru hisseder diye galiba ben yağmuru ıslanırken hissedenlerdendim . Sen yağmurda ıslanmayı hiç sevmezdin , bahçede otururken düşündüğüm tek şey buydu . Yağmur biraz daha hızlanmıştı , ben seninle yaşadıklarımızı düşünmekten kendimi alamıyordum elimdeki kahve bardağını ağzıma götürdüğümde farkettim ki bir yudum dahi kalmamış oysa hala yemek borum kahvenin verdiği sıcaklıkla kavrulmakla beraber doyumsuz bir şekilde bir yudum daha istiyordu . Ah ne kadar aptalım zil çoktan çalmış olmalı , sınıfa kadar koşmaktan nefret ediyordum . Koridorlarda bir tane dahi öğrenci yoktu sınıfın önüne geldim kapıyı çaldım ses gelmedi , içeriye girdiğimde hoca sınıfta yoktu bizimkiler de test çözüyorlardı . Ben geldikten bir kaç dakika sonra coğrafya hocamız sınıfa girmişti . Gerekli olan konuların çoğunu işlemiştik bu derste bize belgesel izleteceğini söylemişti . BBC belgesellerini izlemeyi çok seviyorduk , özellikle günümüz dünyasında bilinmeyen yerlerde yaşayan ,teknolojiden ve dış dünyadan habersiz olan ilkel insanların yaşam tarzlarıyla ilgili olanlar bizi çok etkiliyordu . Belgesel bitmeden zil çalmıştı , zaten son dersti evlere dağılıyorduk fakat yağmur çok hızlı yağıyordu . Bugün buluşmak için sözleşmiştik umarım gelirsin diye ümit ediyordum fakat sen yağmurlu havalarda ıslanmamak için elinden geleni ardına koymazdın . Okuldan çıktım yağmurla ritim kuran adımlarımla her zaman buluştuğumuz yere doğru yürümeye başlamıştım . Buluştuğumuz yere geldiğimde seni beklemeye başladım okul saatlerimiz birbiriyle uygun değildi , benim dersim bittikten yarım saat sonra senin dersin bitiyordu ama ben seni beklemeyi seviyordum belki saçma lakin bir işin sonunda sen varsan her koşulda her şeye razı oluyordum . Arada saatime bakmayı ihmal etmiyordum biraz sıkılmıştım , etrafa bakınıyor  veya dakika saymakla vakit harcıyordum . Nihayet , dersin bitmiş olmalıydı seni aradığımda; "Bu yağmurda hiçbiryere gelmem ben " demiştin . Benim senin için uğraşlarımı bir gün görmen için dua ediyordum . Oturduğum banka başımı koyup saatlerce ağladım , başka birisi olsa bunca şeye katlanır mıydı acaba ? Bu hissettiklerim aşktan daha öte şeylerdi adını dahi koyamadığım şeyler . Bunca gözyaşından sonra yerimden kalkmayı zar zor başarmıştım . Bence bir insan ağlayacaksa yağmurda ağlamalıydı çünkü yağmur gözyaşları kadar temiz ve berraktı bu sayede ağladığınızı kimse anlamıyordu . Otobüs durağına kadar , deli gibi yağan yağmurda yürümüştüm .Otobüse bindiğimde herkes bana bakıyordu , sanırım çok ıslanmıştım . Eve geldiğimde üzerimi çıkartıp çatıya çıkmıştım , burayı  boş zamanlar için vakit geçirebileceğim küçük bir resim atölyesine çevirmiştim . Canım sıkkın olduğu zamanlarda da buraya çıkardım , yanıma bir kahve ve not defteri alıp aklımdan geçen her şeyi saatlerce yazardım sanırım bu insanın kendi terapisti olabileceğinin en iyi kanıtıydı . Belki hatırlarsın bir akşam beraber oturuyorduk . Sokak lambaları yanmıştı ve etraf ne kadar karanlık olsa da lambalar etrafı aydınlatmaya yetiriyordu bazen kendimi senin karanlık sokaklarını  aydınlatan bir sokak lambası gibi hissediyordum . Sen benim için keşfedilecek milyonlarca karanlık sokağa sahip bir evren gibisin ve ben senin gözlerine her baktığımda içindeki o karanlıkları keşfedip aydınlatıyordum ben seninle olmasam , sen benimle olmasan karanlıklar nasıl çıkar aydınlığa ...
Biliyor musun , ben asla senin için verdiğim bu mücadeleden vazgeçmeyeceğim belki başı soğandan acı ama bilirim sonu baldan tatlı  . Sen benim aydınlık yanımsın ama sende beni çeken bir şeyler var işte o ; Senin karanlık yanın ...

Saklı  Hatıralar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin