Yaşadığım Coğrafya

56 26 1
                                    



Gece yatmadan önce dişlerimi fırçalamayı ihmal etmezdim , ımmm şu duyguyu az çok bilirsiniz henüz fırçalanmış dişlerin ardından bir soğuk su içmenin veya tatlı yemenin ağzınıza verdiği tiksinç tat gerçekten de mide bulandırıcı öyle değil mi ? Dişlerimi fırçaladıktan sonra odaya geçtim annem çoktan uyumuştu , bu kadını anlayamıyordum yatağa başını koyduğu anda uyuyordu cidden aptalca ama onun bu durumuna çok özeniyordum , çünkü benim uyumam için yatağa uzandıktan sonra yaklaşık bir saat geçmeli ve peri annenin gelip gözlerime uyku tozu serpmesi gerekiyordu . Yatağıma uzandım uykuyu getirmek için en iyi çare internette sörf yapmak veya sosyal hesaplarda takılmak aslında zararlı gibi dursa da bu benim taktiğim çünkü buradaki püf noktası şu ; bir süre sonra gözlerim telefonun ekranına bakmaktan yoruluyor ve ben uykuya dalıyordum bu sayede peri annenin uyku tozuna ihtiyacım kalmıyordu hem Peri anne de tasarruf
yapmalı öyle değil mi ? Her gece de olmaz canım :)
Onedio ' dan eğlenceli testler çözmeye bayılıyordum mesela "Aslında siz hangi hayvansınız " veya " Hangi ünlü seri katilsiniz" buna benzer şeyler işte ...
Bu testlerle uğraşırken bir anda sınıf watsaap gurubundan bir mesaj geldi ;
-Arkadaşlar , yarın coğrafya performans ödevinin son günü unutanlara hatırlatılır .(Ece)

Kahretsin be kardeşim saat olmuş 02.17 şimdi mi söylenir bu Allah'ın cezası iş !
Ben;
-Ece bir detaylı yazar mısın , ödevin konusu neymiş gerekli kriterler falan filan ..
Ece;
-Yaşadığın yerin coğrafi özellikleri ile beraber genel kültürünü bilimsel veya edebî bir dille aktarman gerekiyor , mesela orada çalışanların geçim kaynaklarından bahsedebilirsin . :)
Ben ;
-Çok teşekkür ederim ya :))
Murat;
-Of , çok saçma bir şey yapmıyorum ben abi .
Erdem;
-Aynen ya , son sene performans mı olur abi sınava çalışıyoruz biz shjsnskn :))
Elif;
- Bahanelerinize bak cidden çok çalışıyorsunuz sınıf ahır gibi ya , kendinizi bırakın bizim çalışmamıza da engel oluyorsunuz .
Ubeyd;
-Yürü be elif !
Ben ;
-Neyse gençler ben kaçar bunu yapıp yatıcam cümleten iyi geceler :))
Tuba;
-Esra sen de mi ya , kesin Orhan'la takıldığın zamanlarda öğrendin şu "cümleten" lafını ne saçma bir şey .
Orhan ;
-Ne var kızım , beğenmiyorsan kullanmazsın olur biter hayır da yani napalım sen sevmiyorsun diye TDK 'ye başvuru yapıp bu kelimeyi lügattan mı çıkarttıralım tövbe tövbe.
Tuba ;
-Hadi canım , beynin yine oksijensiz kalmış bir balkona falan çık sen .
Ben ;
-Tekrardan iyi geceler .

Watsaapta mesajları sessize bile almayı düşünüyordum artık çünkü ne zaman girsem ya grubun saçma sohbetlerinden kurtulamıyordum ya da her gün yaklaşık 470 mesaj ve 50 gönderiyle karşılaşıyordum inanır mısınız ben gibi bir dehanın değerli gigabayt ve megabaytlarının katilleri işte bu gruptaki geveze tayfaydı , oysa ki ben tüm internet tarifemi günümüz ekonomik ve küresel sonuçlarını araştırmak ve bunlara çözüm bulmak için harcayan ve keşfedilmeyi bekleyen bir dehaydım :)) Sanırım buna kendim de inanmadım çok demode bir ego , bunlar 20. yüzyılda kalmış olmalı ... Sanırım ben 21. Yüzyılın kadını değilim kim bilir belki 16. yüzyılda değerli bir matmazel veya 18. yüzyılda İngiltere kraliyet şatosunda yaşayan güzel bir prenses falan olmalıydım ya da 13. Yüzyılda engin ve ilkel okyanusların altında mutlu bir yaşam süren deniz kızlarının  muhafazakar mağaralarında yaşayan güzel ve nadide hatta eşine rastlanılmayan bir deniz kızı ...
Kendimi övmeleri bir kenara bırakıp , yataktan kalktım . İnsanlar göz bandını gözleri için kullanırken ben onu saçlarım için kullanıyordum iyi tutuyor tavsiye ederim .
Masamın yanına bir sandalye çektim , kitaplığımdan bir A4 kağıdı aldıktan sonra uğurlu kalemimi aramaya koyuldum , kalemimi nereden bulduğumu söylesem sanırım alay konusu olurdum ama yine de söyleyeceğim ; tabi ki makyaj çantamdan çünkü göz kalemlerine çok benzediği için ve ben makyaj yaparken eşyaları masama dağıttığımda anneannem topluyor kadıncağız ne yapsın her defasında karıştırıyor işte neyse buradan dağınık olduğumu da çakmışsınızdır ama ne demişler "Zeki insanlar dağınık olur." Bunu zekiliğime verin :))
Kalem kağıt her şey hazır olduğuna göre artık başlayabiliriz .

Yaşadığım Yer


Uzun , ince , iri çakıllarla dolu yollarının ardından bir hayli cüsseli görünen gür ağaçlar arasında büyük mü büyük bir bahçenin önünde
eski , siyah boyalı bir kapının arkasında küçük ve şirin tahta pencereli bir evdi doğup büyüdüğüm yer ... Kasabanın arka taraflarına doğru yer alıyordu bizim ev . Evimizin ilerisinde , yukarıya doğru 500 metre kadar yüründüğünde dağlara ulaşılıyordu . Baharda yemyeşil , yazları sapsarı bozkırları olurdu bizim dağların . Etrafında gezinip , otlanan pamuk gibi tüyleri olan kuzular , manzarayı izlemek için seyre çıkan çocuklar ... Kasabamızın girişinde yıkılmış olan çocuk parkı , parkın ortasında bir şekerlemeci vardı . Yolun çoğu çatlamış ama hala kullanımda olan asfalttan ibaretti , asfaltın kenarında yol boyunca uzanan tarlalar vardı . Bu tarlalar yaz boyunca vızır vızır arabalarla dolu olan yola , bir nebze olsun renk katıyordu adeta . Tarlaların ilerisinde "Salar Kasabası" 'na kadar uzanan tuğla fabrikaları vardı . Bu fabrikalar baharda ve yazları deli gibi işlerken kışın çok az işlerdi hatta bazı işçiler işlerinden çıkartılırdı .
Zaten bizim kasabanın %75'i geçimini oradan sağlardı . Kasabanın tam karşısında Türkiye 'nin en büyük şeker fabrikası vardı ve orada çalışan yabancı işçiler için inşa edilmiş lojmanlar , tabii bu günlerde , bu fabrikada özelleştiriliyordu halkın %25'i de burada istihdam ederdi . Kışın küspe sezonu başlardı . Buradan para kazanan sadece orada çalışanlar değildi ki ? Fabrikaya pancar taşıyan tır şoförleri , poşetleme dükkanları olan insanlar ve daha nicesi ... Kış başladığında pancar kokusu sarardı etrafı ve fabrikanın önünde uzun sıralar oluşturan kamyoncular , tırcılar, traktörler ... Merkeze yarım saat uzaklıktaydık , kimi zaman bu yol çok uzun gelirdi , kimi zamansa nasıl geçtiğini anlayamazdım tabii nasıl geçtiğini anlayamadığım sıralarda seni düşünüyor olurdum . Hafif buğulu bir havası , şivelerinden kurtulamamış , kahvehanelerinde okey oynayan kambur dedeleri (( ha bu arada bizim kahvehanelerin tam karşısında cami vardı , bütün bunlar siz değerli dedelerimizin rahatı için :) )) , sokak başında her fırsatta dedikodu yapmak için vakit kollayan kadınları vardı bizim buraların . Temmuz-Ağustos aylarında kasabada tarlası olan kesim harman işleriyle meşgul olurdu . Havalar iyice ısınınca kasabanın delikanlıları gezmek için Antalya'ya falan kaçarlardı çok mantıksızca orada hava daha sıcak ama deniz serinletiyor olmalı . Bundan kârlı çıkan genç kızlar olurdu , çünkü sokaklar boşalırdı rahat rahat oturup köşe başlarında çeyizleri için yaptıklarını birbirlerine gösterip övünebilirlerdi . Hepsini geçtim hani şu masallarda derler ya kırk gün kırk gece düğün diye bizim burada tam bir hafta düğün olurdu,  dolu dolu adetleriyle civar kasaba , köy ve ilçede böyle düğünlerin eşine benzerine rastlanmazdı . Erkek evine bir yığın yaptırım uygulanıyordu , yemek içmek , eşyalar , ağırlığınca takı vb. bütün her şey erkek evine aitti ben olsam bir ev bir araba alırdım bunca masraf yerine , çünkü harcanan bir yığın para buna tekabül ediyordu . Yöresiyle , kıyafetiyle , bulunduğu coğrafyayla , cahiliyle , cesuruyla , şivesiyle , insanlarıyla ben burayı her şeye rağmen seviyordum çünkü burası benim ; Yaşadığım Yer ...

Yazma işlemini nihayet halletmiştim . Sanırım  , geceleri uykunuzun gelmesi için telefon ekranına bakmaktan ziyade bir şeyler yazmamız da yeterli oluyormuş .  :) Göz kapaklarımı kaldıracak mecalim yoktu gözlerim kapalı yatağa doğru yürümeye başladım ayağımı çarpmıştım , ahh kahretsin uyku kaçtı be ...
Şimdi sen olsaydın yanımda "şaşkın aşkım" derdin neyse , insanın yaşadığı yer gibisi yok kim bilir belki aynı toprağın fidanı olduğumuz için , aynı yerin suyundan kana kana içtiğimiz için veya aynı bahçelerde koşturup , her gece aynı gökyüzüne baktığımız için seni çok sevdim yaşadığım yerin nadide insanı ...

Saklı  Hatıralar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin