"Acaba bugünkü Biçim Değiştirme ne kadar kötü olacak? Yatağımda ağlatacak kadar mı yoksa basit bir 'AAHH! Neden bu kadar kötü bir hayatım var?!' tadında mı?"
Elimde Biçim Değiştirme kitabımla Alex'i beklerken aklımda düşünceler dönüp duruyordu. Neyse ki Alex –bir rekora imza atarak- beş dakikalık bir gecikmeyle yanıma geldi ve beni düşüncelerimden sıyırdı.
O da benim gibi formasını giymiş, eline Biçim Değiştirme kitabını almıştı. Tek farkı, kravatını takmamıştı. Çünkü ölümüne basit bir iş olmasına rağmen Alex'in 'kravat'larla büyük sorunları vardı. Her sabah onun kravatını ben takardım, bu bir rutin olmuştu artık bizim için.
"Günaydın! Lanet kravatlar! Günün birinde tüm kravat fabrikalarını birer birer satın alıp hepsini yakacağım! " dedi Alex yarı neşeli yarı öfkeli görünürken. Ve elindeki gri-yeşil Slytherin atkısını bana uzattı.
Ona gülümserken kravatını aldım ve yavaşça boynundan geçirip bağladım.
"Günaydın. Kravatlardan daha kötü olan ne var, biliyor musun? Profesör Dursley ( Evet, Harry Potter'ın kuzeni Dudley Dursley'nin Ravenclaw'a seçilen kızı. ) ile Biçim Değiştirme dersi! Benden neden nefret ettiğini anlayamıyorum." dedim yukarı doğru kıvrılan merdivenleri tırmanırken. Ahh, hadi ama! Ne tür bir psikopat Hogwarts Gölü'nün altına zindanlar yapar ve burayı yatakhane, ortak salon olarak seçerdi?!
"Sadece seninle ilgili değil, Luna. Hiç Profesör Dursley'nin güldüğünü gördün mü? Bence onun tek isteği 'Tüm Öğrencilere F Verme ve Etrafındaki Herkesi Hayattan Soğutma' dalında rekora sahip olmak. Eh, bu konuda da olağanüstü başarılı doğrusu!" Alex'i bu yüzden seviyordum işte. Tüm olumsuzluklara farklı bir bakış açısı vardı ve bu bakış açıları daima komik oluyordu.
"Bana doğruyu söylemeni istiyorum. Bu şaşırtıcı derecede iyi olan espri yeteneğin diğer bütün olumsuzluklarına karşı verilmiş bir hediye mi?" dedim gülerek. Sinsi, sinir bozucu, komik ben!
Alex, gözlerini devirdi ve bana 'Ciddi misin, dostum?' bakışlarından birini attı.
"Ha! Ha! Aman ne komik! Senin yanımda gezmene sadece kravatlarımı bağlaman için izin veriyorum. Biliyorsun, değil mi?"
Nihayet merdivenleri çıkmayı bitirmiştik. Büyük Salon'a doğru döndük ve koridorda ilerlemeye devam ettik. Alex bana Noel tatilini anlatmaya başladı. Bir yandan onu dinliyor bir yandan da -kısa bir ara olmasına karşın- okula alışmaya çalışıyordum.
Koridorların karışıklığı her zaman kafamı karıştırmıştır. Düşünsenize: karşınızda sarılardan, yeşillerden, kırmızılardan, mavilerden ve bolca siyahlardan oluşan cüppeler giymiş, ellerinde kitapları ve asaları olan –bazılarında süpürge de olurdu- boy boy insanlar... Koridorda ilerledikçe sesler, karmaşa daha da artardı. Ve en sonunda bir tür insan seline dönüşürdü.
On dakika sonra Büyük Salon'a ulaşmıştık. Büyük Salon gerçekten büyüktü (!) . Masalar ve sıralar dört binayı temsil edecek şekilde dizilmişti (Bu şekilde dizilim yapılmasına rağmen önemli toplantılar ya da duyurular olmadıkça herkes istediği masaya oturmakta özgürdü.). Kapının hizasından öğretmenler masasının ve kürsünün bulunduğu kısma uzanan büyük bir koridora ek olarak, masalar ve masalarla duvarlar arasında da dört küçük koridor bulunuyordu. Ve tavan... Salonun en ilgi çekici kısmıydı. Sonu yok gibiydi. Sürekli gökyüzünü gösteriyordu. Akşamları Ay'ı ve yıldızlar, gündüzleri ise bulutları, Güneş ışıklarını..
Eliza'nın işaretini görmemizle solumuzdaki masaya yönelmemiz bir oldu. Eliza, diğer 'En Yakın Arkadaş'ımdı. Alex'in de öyle. Üçümüz birinci sınıfta tanışmıştık, bu zamana kadar da birbirimizden hiç ayrılmamıştık. Eliza'yla tek farklılığımız Ravenclaw öğrencisi olması ve –tahmin edersiniz ki- her zaman en başarılımız olmasıydı.
"Günaydın çocuklar! Güne Biçim Değiştirme'yle başlamak hiç adil değil." dedi Eliza karamsar bir tavırla.
"Böyle bir gün ne kadar aydın olur bilemiyorum." diye cevapladım. Bu arada tabağıma çörek doldurmakla meşguldüm. Okulla ilgili sevdiğim tek şey yemeklerdi, özellikle de çörekler. Küçük dilimler halinde Cennet gibiydi.
"Tatilin nasıldı, Ellie?" Alex Eliza'ya hep 'Ellie' derdi.
"Fena sayılmaz. Fakat biraz planlarımdan saptım. Bitirmek için yanıma aldığım ansiklopedi yarım kaldı." dedi Eliza üzülerek. TAM BİR RAVENCLAW!
Ve Alex'le aynı anda iç çektik: "AAHHH!!"
"Ne?! SBD'ler benim için çok önemli! Ve unutmayın ki sadece kendim için değil, sizin tembelliğinizi örtmek için de çalışıyorum, sizi ahmaklar!" diye çıkıştı Eliza. Bu konularda biraz hassastı. Aslında ailesinin mirasıydı ona çalışmak. Annesi ve babası da çok çalışkan, zeki mugglelardı. İkisi de bilim insanıydı.
"Evet, çok haklısın. Özür dileriz Ellie, gerçekten. Seni böyle seviyoruz. Bizim küçük, zeki, tatlı ineğimiz olarak!" dedi Alex. Her ne kadar hassas olsa da Eliza'nın alaylarımızdan kaçacak yeri yoktu. Aslında onun asıl rahatsız olduğu şey Alex ve benim değil, dönemimizdeki diğer öğrencilerin onunla dalga geçmesiydi. Biz onu seviyorduk, şakalarımızda kötü niyet yoktu. Fakat diğer öğrenciler onunla alay ediyor, kendileri Eliza gibi olamadıkları için onu aşağılıyorlardı.
"Her neyse sizinle atışmayacağım. Yeterince gerginim. Luna senin tatilin nasıldı?" dedi Eliza çekinerek. Ve bu soruyla kahkahalarımız kesildi. En yakın arkadaşlarım olduklarından ailemi özellikle babamı çok iyi tanıyorlardı.
Onlara Profesör Malfoy'la yaptığımız ek derslerden bahsedip bahsetmemeye karar vermek için bir dakika durduktan sonra cevap verdim:
"Berbattı. Babam 'Kızımın Hayatını Nasıl Cehenneme Çeviririm?' konusunda oldukça başarılı. " diye cevap verdim. Ve sinirlenerek devam ettim, onlar da dikkatle beni dinliyorlardı: " Eve gelmemden zaten memnun değildi. Ne zaman yaptığım bir şeyden memnun oldu ki? Her neyse, eve gittiğim günün ertesi sabahı kavga ettik ve beni buraya geri gönderdi. Profesör Malfoy'la da konuşup benim için çalışma program hazırlamasını rica etti. Anlayacağınız tatilim Profesör Malfoy'la ek dersler yaparak geçti."
Kısa bir sessizlik oldu. Daha sonra Alex ve Eliza endişeli endişeli birbirlerine baktılar. Konuşan Eliza oldu:
"Luna, çok üzgünüm. Keşke önceden kararlaştırıp tatili hep birlikte geçirseydik."
Arkadaşlarımın benim için endişelenmeleri hoşuma gitmiyor değildi. Ama babamın suçunu üstlenmeleri de kesinlikle gerekmiyordu.
"Eliza, bu sizinle ilgili değil. Gerçekten. Noel tatili aileyle geçirilmeli, arkadaşlarla değil. Ya da derslerle, öğretmenlerle! Umarım o da bir gün bunu anlar." dedim babamı kastederek.
"Bla bla bla! Bu kadar ağlaşma yeter sulu gözler! Girmemiz gereken bir ders, savaşmamız gereken bir canavar var!" dedi Alex sesini yükselterek. Her zaman durumu kurtaran, gülmenizi sağlayan bir süper kahraman mıydı? KESİNLİKLE EVET!
Kahkahalar eşliğinde yerlerimizden kalktık ve asker yürüyüşüyle koridora doğru yürümeye başladık 'canavar'ın zalimliğini hafife alarak. Ne büyük hata!
![](https://img.wattpad.com/cover/20224659-288-k204662.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EŞİT DÜNYA İÇİN!
Fantasy1998... Hogwarts Savaşı... Tarifsiz acı, büyük kayıplar... Ne yazık ki tarih tekrar ediyordu. Savaşın üzerinden 56 yıl geçmiş, yaralar sarılmış ve büyü dünyasında düzen kurulmuştu. Fakat eski davalar hala canlıydı, acımasızdı. Safkanlar, muggleları...