Kadın nehir boyunca akıntının ters istikametine doğru patikayı takip ederek bir km kadar yol almıştı. Bazen patika o kadar daralıyor ve otlarla kapanmış oluyordu ki bir kaç kere yolunu kaybetmiş, geriye dönüşler yapmak zorunda kalmıştı. Fakat nehir yatağını takip ettiği sürece yolunu kaybetmeyeceğini biliyordu. Ne de olsa bu Su Değirmeni nehrin üzerinde veya yakın bir yerinde olmak zorundaydı.
Google Earth'da defalarca değirmenin yerine bakmış fakat sık ağaç örtüsü nedeniyle bir türlü nokta olarak yer tespitinde bulunamamıştı. okuduğu bu bölgenin eski tanıtım kitabında değirmenin yer tarifi basit olarak yazılmıştı. Eskiden köy yolu olan şimdilerde ise karayolu olarak iki şehri birbirine bağlayan yol ile nehrin kesiştiği noktada ki köprüden başlayan bir patikadan bahsedilmişti. Bu patikanın girişini bulduğunuzda yaklaşık olarak bir ila bir bucuk kilometrelik yürüyüşten sonra değirmene ulaşacağınız söyleniyordu. Birde siyah beyaz bir fotoğrafı vardı. Çekilen fotoğrafta değirmenin hemen önünde katırlarına un çuvallarını yüklemeye çalışan iki insan vardı. Değirmenin sadece bir penceresi ve geniş iki kanatlı kapısı dışında fonda bir şeyler yoktu.
Kadın daha önce keşfedip fotoğraflarını çektiği ve sosyal medyaya on binlerce beğeni alan diğer yapılar gibi olmasını beklediği bu değirmenin yerleşim alanlarına çok uzak olması nedeniyle el değmeden doğayla bütünleşmiş bir şekilde bulmayı planlıyordu. Kimselerin belki de 40-50 yıl boyunca ayak basmadığı bu yerin fotoğrafları sosyal medyayı sallayacağından emindi. Günümüzde insan oğlunun keşfetmediği bir yeri kendi keşfetmiş ve fotoğraflamış olma heyecanı her şeye değerdi. Hatta tek başına bu tehlikeli sayılabilecek yolculuğa çıkması bile buna bir örnek sayılabilirdi.
Evinden çok uzaktaydı. Buraya gelebilmek için 300 km kadar yol yapması gerekmişti ve güneş batmadan istediği fotoğrafları çekmesi gerekiyordu. "Umarım bu yapıyı bütün halde bulabilirim"
Geriye dönerek hafif yükselti ile devam ettiği patikadan geriye doğru bakındı. Şimdi yoğun bitki örtüsünden aracını göremiyordu. Bir müddet nehir yatağına paralel giden karayolundan da uzaklaşmıştı. Başını gökyüzüne çevirerek güneşi görmeye çalıştı. Sadece çınar ağacının devasal gövdesini dolduran yeşil yaprakları yerinden koparmak isteyen rüzgarın ona sağladığı açıklıklardan gözünü alan ışığı görebildi. Güneşin tepede olmasına rağmen etrafındaki dağ kümeleri nedeniyle, normal zamandan daha önce ortalıktan kaybolması kaçınılmazdı. Yani zamanın hesapladığından daha azdı.
Adımlarını sıklaştırdı. Artık az kaldığını tahmin ediyordu. Her an yapıyı karşısında görmesi muhtemeldi.
Pür dikkat patikada devam ederken sağ tarafında yükselen yamaçtan bir ses duyar gibi oldu. Çok kısık doğal ortama aykırı farklı bir sesti duyduğu. Adımlarını yavaşlatarak yukarıya doğru göz gezdirmeye başladı. Fakat ağacının dalları arasından bir şey göremedi. Bu kez durarak kulak kabartmaya başladı. Ses yükselerek devam ediyordu. Bu sesi bir yerlerden duyduğuna emindi fakat bir türlü ne olduğunu anlamlandıramamıştı.
Dağ başında yalnız ve savunmasız olduğunu düşündüğünde ise nabzı yükselmeye başladı. Sesin şiddeti ve netliği artmaya başlamıştı. Sanki bulunduğu yere, ona doğru bir şeyler geliyordu. Patikadan geriye doğru bir kaç adım attı. Hala net bir şeyler göremiyor ve aklı daha önce duyduğuna emin olduğu bu sesin, ne olduğunu bir türlü bulamıyordu. Fakat bu onu rahatlatmıyor, aksine kalbi şiddetle çarpmaya devam ediyordu. Geriye doğru olan adımlarının ritmi hızlanmaya başlamıştı ki, büyük bir gürültü ortalığı ayağa kaldırdı. Sesin etkisiyle küçük bir çığlık atan kadın, patika üzerinde daha önce üzerinden zıplayarak geçtiği ağaç köküne takılarak geriye doğru sırt üstü yere serildi. Yumuşak zemine çarpan başın üzerindeki karmakarışık olan saçlar toza toprağa bulandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEDES
Science Fiction...Adımlarının ağırlığını kademe kademe arttırarak ve çok yavaş bir biçimde atmaya başladı. Her bastığı kiremit kitlesi çatlıyor yada kırılarak parçalanıyordu. Ama kiremitlerin altında uzanan tahta zemin sadece gıcırdıyordu. Adımlarına devam ederek...