Yazar: yuni3010Çeviri: SeKaism & diremaniacs
Olaylar plana göre işlemiyordu.
"Ben kısırım."diye ısrar etti Baekhyun, önündeki adam Baekhyun'un test sonuçlarını daha iyi bir şekilde açıklarken Baekhyun'un iki eli de bacaklarının üzerinde kıvrılmıştı. "Neredeyse on yıl önce, bir daha hamile kalamayacağım söylendi bana. Bu mümkün değil."
"Eminim ki doktorun bunun çok düşük bir ihtimali olduğunu ama gerçekleşebilme ihtimalinin hala olabileceğini söylemiştir." dedi büyük olan, birkaç not alıp Baekhyun'un eline çoğunluğu vitamin ilacı olan ve birkaç günlük alınması gereken ilaçların yazılı olduğu bir reçete tutuşturdu. "Kan değerlerin oldukça iyi. Bana gayet iyi bir durumda gibi göründün... Ama bir önceki hamileliğindeki şikayetlerini göz önünde bulundurduğumuzda seni yakından takip etmek iyi olacak. Şu anlık düşük yapma riski yok gibi görünüyor ama bunun için hiçbir zaman tam emin olamayız. Bir sonraki randevu önümüzdeki yedi gün içinde olacak. Tamam mı?"
"Hamile kalamam, doktor..." diye fısıldadı, yumruğu içinde sıkıca kavramıştı kağıdı. Doktor gözlüğünü burnunun ucuna gelene kadar indirmişti, Baekhyun'un gözleri sulanırken doktor ona mânalı bir şekilde baktı. "Demek istediğim, eğer bunu bekliyor olsaydım onları büyüteceğimi söylediğimi biliyorum... ama... doktor..."
"Başka düşüncelerin mi var?" Doktor iç çekti, az önce verdiği reçeteyi almak için uzandı; kısa adam elini çekip diğerinin elini savuşturdu. "Eğer devam etmek gibi bir isteğin yoksa şimdi konuş, Baekhyun. Sana kalmış."
Kısa olan cüzdanını ve çantasını aldı, ağzından zar zor nefes almıştı ve kapıya doğru ilerledi. "İlerleyen günlerde sekreterini bir sonraki randevuyu ayarlaması için arayacağım, doktor. Çok teşekkür ederim. Eğer bebeğimle ilgili bir şeyler yanlış giderse sizi bilgilendirmek için ararım."
"Kendine iyi bak, Baek—"
Ve kapı gürültüyle kapandı.
Baekhyun kan ter içinde metronun girişine doğru koşmuştu ve bu koşu sırasında da Herchul'un numarasını tuşlamıştı. Yana kaydı ve hamile kadınlarla küçük çocukları görünce sanki onların şaşkın yüzlerinde şeytan görmüş gibi korkudan hopladı. İnsanlar hızlı hızlı içeri uzun tünele girip çıkarken metronun merdivenlerinin önünde duraksamıştı, çok fazla terliyordu ve herkesin içinde ağlamamak için kendini dizginlemeye çalışıyordu.
"Hey, Baek. Randevun nasıldı?" Heechul diğer hattan onu selamlamıştı, sesindeki yaramaz ton diğerinin tüylerini ürpertmişti. "Eğer beni sabahın köründe arıyorsan,çok da çekici birini bulmadığını söylemekte sakınca görmüyorum. Takeru'nun senin tarzın olmadığını söylemiştim sana."
"Yemek yerken kustum." Baekhyun eve giderken her zaman kullandığı yolda hızlı hızlı koşarken birden söyleyivermişti. Neredeyse kibar sayılabilecek bir hızda yürürken insanlar ona bakmıştı bağırışından sonra ama az çok onların merakını tahmin edebiliyordu. Kendine yalan söylemeyi bırakması gerekiyordu. "Sana hasta gibi hissettiğimi söylemiş miydim? Yaklaşık bir ay önce başladı bu durum..."
"Uh? Dahyun son zamanlarda senin kendin gibi davranmadığını söylemişti ama şimdi her gün Chanyeol'le konuşmak zorunda olman ve bu durumun seni strese sokmasıyla ilgili bir şey olduğunu düşünmüştüm... Randevunu bozacak kadar bu stresin ileri gittiğini düşünmemiştim hiç. Bunun hakkında konuşmak ister misin? İkinci bir akşam yemeği için uğrayabilirim."
Heechul kısmen haklıydı. Beş hafta önce hastaneden çıkış yaptıklarından beri Dahyun ve Joohyun, her gün, hiç aksatmadan birbirlerini arıyorlardı. Çoğunlukla Skype ile videolu arama yapıp travma sonrası gördükleri terapide edindikleri tecrübeleri veya okul geri döndüklerinden orada yaşadıkları şeyleri anlatıyorlardı, bu yüzden iki ebeveyn de kızlarını izliyor ve onlara kişisel alan tanıdıkları bir mesafeden her ne tartışıyorlarsa gözetliyorlardı. Bu da başka bir olaya engel olmak için geliştirdikleri bir metottu; havaalanından ayrılırken rolleri değiştirmeye çalışmışlardı. Ama ne yazık ki Joohyun güvenlik alanına girip Baekhyun'u takip edemeden Joohyun'un saç topuzu çözülmüştü, upuzun dağınık saçları ortaya çıkmıştı ve daha planlarını yürürlüğe koyamadan ikisi de büyük bir azar işitmişti.
Kızlarının mesafeler bir hiç gibi birbirlerine hala değer vermeleri ve sanki o olay dolu yaz kampından önce pratik olarak bir yabancı değillermiş gibi davranmaları Baekhyun'u rahatlatıyordu. Baekhyun günlük, git gide ürkütücü olan ve uzadıkça uzayan konuşmalarda Chanyeol'un yüzünü görmeye dayanamıyordu. Bir tanecik ikizlerine odaklamaya çalışıyordu, onların komik şakalarına, parlak dikdörtgen gülümsemelerine ve yoğun mutluluklarına hayran kalıyor ama Dahyun sevgili appa'sına bir şeyler söylemek onu yanına çağırdığında kendi saçlarını teker teker yolup etrafındaki bütün çatal bıçak setini etrafa savuşturmak istiyordu.
Chanyeol ve Baekhyun yakın bir zamanda kızlarının tekrar birleşmesi için birçok kez tartışmışlardı ama yer ve zaman konusunda ortak bir karara varamıyorlardı — beş dakikalık bir konuşmayı bile sürdüremiyorlardı, illa ki içlerinden biri "sonbaharın ilk günlerinde Joohyun'a atkısız dışarı nasıl çıkarttığı" veya "Dahyun'un okulunda gerçekleşecek bir sonraki çalışmalar için spor ayakkabısını almayı nasıl unuttuğu" gibi saçma sapan şeyler için kavga çıkartıyorlardı. Tek başına Chanyeol'un inatçılığıyla başa çıkmak, önerdiği fikirlerinin durmadan görmezden gelinmesi ve bencilliği ile ilgili sürekli azar işitmesi tam bir kabustu.
Bayağı acizdi ve daha fazla tek başına taşıyamayacaktı bu yükü.
"Heechul, ben hamileyim."
Sessizlik.
Daha sonra ise açıkça bir tıslama sesi duydu, bir şeyler yere düştü ve sonrasında bir küfür duyuldu. "Bir daha söyle?"
"Ben hamileyim." Baekhyun nefesini verdi, geriye doğru adım attı ve destek bulmak adına ışık lambasına dayandı. Saati kontrol etti ve Dahyun'un çoktan evde olduğuna kanaat getirdi ama bu büyük haberi ona ona duyurmaya hazır değildi. "Chanyeol'ün çocuğuna hamileyim. Yine."
Birkaç kişi ona iyi olup olmadığını sormak için yanına gelmişti ama o onları başından savmak için kibar bir gülüşle elini salladı.
"Siktir, Baekhyun. Bu nasıl oldu?" Kısa olan cevap vermeden önce dudaklarını nemlendirdi ama o daha kendini savunmaya geçmeden önce arkadaşı onu görmezden geldi. "Dur, detaylara ihtiyacım yok. Ne yapmayı planlıyorsun şimdi? Taşıyacak mısın?"
Baekhyun kaşlarını çattı, korumacı bir şekilde eli çıkık karnına gitti. Göz kapaklarından düşen birkaç damla gözyaşı vardı ve utancından kırmızıya dönmüştü yanakları ama insanlara içinde fırtınalar esen bakışlarını sabit tutmaya devam ediyordu. "İnsan olma potansiyeli olan bir fetüs, Heechul, bir nesne değil. Ve evet, onu taşıyacağım... Yaklaşık sekiz haftalık."
"İnanılmazsın! Bir süredir taşıyordun zaten onu, ha? Siktir ya ben-..." Heechul sesli bir şekilde soludu, düşüncelerini toplamak ve bunun hakkında abuk sabuk konuşmamak için çabaladı, onun yerine doğru bir yaklaşım göstermek istemişti. "Chanyeol'e söyleyecek misin?"
Hıçkırdı ve yine saate baktı.
"Seninle sonra konuşuruz, Heechul. Dahyun bekliyor. Bye." diyerek telefonu kapattı. Telefonunun arka planına bakarken etrafındaki sesler bir anda uğultuya dönüştü. Kızlarının birlikte en son çekildiği fotoğraftı, Baekhyun ve Dahyun'un çıkış kapısından geçmeden hemen önceydi.
Sehun'un onlara hediye ettiği tatlı ikiz tişörtlerini giymişlerdi. Dahyun'unkisi canlı pembe rengindeydi ve üzerinde Tweedle-dum yazıyordu, aynı şekilde Joohyun'unki açık maviydi ve Tweedle-dee yazıyordu. Joohyun nazikçe kameraya gülerken Dahyun şapşal bir ifade takınıp poz vermişti.
İki kızı da onun ilk göz ağrısıydı, asıl önceliğiydi.
"Pasta almalıyım... Evet, pasta..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Décalcomanie
FanfictionYazar: yuni3010 Çeviri: SeKaism & diremaniacs İzin alınmıştır. Orj link: https://www.asianfanfics.com/story/view/1301169/d--calcomanie-mpreg-baekyeol-chanbaek-fluffandangst YETİŞKİN İÇERİK.