Keyifli Okumlar!
●●
İnsanın kendinden nefret etmesi mümkün birşey miydi? Çünkü ben tam olarak şu an da kendimden ölesiye nefret ediyordum. Çok büyük bir aptallık etmiştim. Şu zamana kadar kimseye aşık olmamıştım ve aptal kalbim nihayet birine tutulduğundaysa en olmadık kişi olmuştu bu. Bazen kendimi Beste ile Arse'nin sevgili olduğunu da bilseydim ona aşık olabilir miydim diye düşünürken buluyordum. Ve cevabı beni daha da öfkelendiriyordu kendime. Evet. Ben Arse'ye her şekilde de olsa aşık olurdum. Onu kalbime bağlayan gizli bir ip vardı sanki.
Ne zamandır o halde ağladığımı bilmezken daha fazla burada durmamamın ve Beste'nin yanına gidip kendimi açıklamamın gerektiğini düşünüp oturduğum yerden ayağa kalktım. Sabahtan beri aralıksız ağladığım için gözlerimin şiştiğine emindim.
Ellerimle cebimi yoklarken arabamın anahtarlarının nerede olduğunu kontrol ediyordum bir yandan da. Gözlerimle etrafı tararken nihayet yerlerde bir yerde anahtarlarımı gördüm ve hızla onları yerden alıp tekrar doğruldum. Tam o sırada da karanlık çökmeye başlayan, Beste, Şafak ve benim her zaman gelmiş olduğumuz tepede bir arabanın durduğunu duymuştum. Başımı sesin geldiği yöne çevirdiğimde Şafak'ın arabasını gördüm.
Beste ona söylemiş olabilir miydi ki? Belki de Şafak buraya benden hesap sormaya gelmişti. Belki de o da Beste gibi benimle arkadaşlığını biterecekti. Hiçbir şeyden emin değildim. Bir tek şundan emindim ki Şafak'ta benden giderse ben temelli yalnız kalırdım.
"Derin." Şafak'ın titreyen sesiyle birlikte kendime gelirken gözlerinin içine baktım. Arabasının kenarına yaslanmış bir vaziyetteydi ve o kadar bitkin duruyordu ki en az benimki kadar şişkin gözlerinden onunda saatlerdir ağlandığını anlamıştım. "Derin..."
Şafak gözlerime baka baka hıçkırarak ağlamaya başladığında daha fazla ayakta duramayarak arabasının kenarına çökerken koşar adımlarla onun yanına giderek boynuna kollarımı sardım ve başını göğsüme yasladım. "Ne oldu Şafak? Korkutma beni."
Şafak kollarımın arasından hıçkırarak ağlamaya devam ederken ilk defa bu denli canımın yandığını hissetmiştim. En yakın arkadaşım kollarımın arasında acı çekerek ağlıyordu ve ben bunu durduramıyordum. Bir kez daha kızdım kendime. "Şafak ne olduğunu anlat bana. Lütfen."
"Kaza yapmış, Derin." Beynim az önce Şafak'ın dediği şeyleri idrak etmemek için direnirken bense Şafak'a sarılı olan kollarımı gevşettim. Neler olmuştu böyle? Kim kaza yapmıştı? "Beste... Kaza yapmış." Aldığım nefes boğazımda takılı kalırken ellerimin titreyip göğsümde tarifsiz bir yanmaya sebep olmuştu. "Beste öldü, Derin..."
Daha yeni dinmiş olan gözyaşlarım yine şiddetlenmeye başlarken öylece donakaldım bir süre. Az önce duyduğum cümleleri idrak etmem için zamana ihtiyacım vardı. Safak'ın söylediği cümleler beynimde dönüp dolaşırken en sonunda kendimi durduramayarak kahkaha atmaya başladım. Bu gerçek miydi? Beste ölmüş müydü? "Beste öldü mü?"
Tekrardan kahkahalara boğulurken Şafak'ı kendimden uzaklaştırıp yere ellerimi yasladım. Hâlâ kahkhalarım devam ederken Şafak beni sadece kan çanağı gözleriyle seyrediyordu. Beste ölmüştü yani. Benim kendimden daha çok sevdiğim Beste ölmüştü şimdi. Hemde benimle görüşmek istemediğini söyledikten benim yanımdan nefretle ayrıldıktan hemen sonra ölmüştü..
"Derin, kendine gelmelisin." Kahkaha atmaktan kızaran yüzümle Şafak'a bakıp zorla kendimi durdurdum. Bana saşkın gözlerle bakıyordu. Kafayı sıyırdığımı düşünüyor bile olabilirdi. "Beste öldü."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALNILAM
Teen Fiction"Alnilam, geçici mutluluk demektir. Tıpkı senin hayatın gibi..."