3. BÖLÜM Son Savaş

34 4 0
                                    

Hayatım boyunca hep farklı savaşlar içerisinde bulundum. Hep farklı cephelerde kendi bölgemi korumaya adadım kendimi. Yara aldım umursamadım, ayağa kalktım, devam ettim. Hücrelerimdeki son enerji kırıntısına kadar savaşmaya devam ettim. Canımın acısını umursamadım silahımda kalan son mermiye kadar savaştım. Ama bir süre sonra yıprandım. O silahın kabzasını tutacak güç artık vücudumda yoktu. Ellerim o soğuk kabzayı tutmayı reddediyordu. Ama sorun şuydu ellerim reddetse de tutmak zorundaydım çünkü yeni bir savaşın içine atılmıştım. Ve bu sefer korumam gereken şey bir bölge değildi. Bu sefer kendimi korumam gerekiyordu. Kendimi bu bilinmezliğin sürdürdüğü savaştan kurtarmam ve savaşı sonlandırıp inzivaya çekilmem gerekiyordu. Çünkü... Çünkü artık eskisi gibi güçlü değildim. Yıpranmıştım. Yıpratılmıştım. Her savaşta acımasızca saldıran düşmanların istilasına tek başıma mücadele etmekten yıpranmıştım. Ama son kez tekrar dayanıp bu savaşların yarattığı kaosa son verecektim. Bu benim son savaşım olacaktı.

Kağıdı sinirle buruşturup hemen fırlattım. Dağınık olan yatağa hemen oturup dirseklerimi dizlerime dayayıp avuç içlerimle yüzümü kapattım. Düşünmem gerekiyordu düşünüp bu saçmalığa bir son vermem gerekiyordu. Ama bu dediklerimi icraata dökmek meseleydi. Hem düşünmeden tek bir kişiye yüklenmemde saçmalıktan başka bir şey olmazdı. Bir süre öyle durup düşünmeye devam ederken birinin merdivenlerden çıkarken çıkardığı sesi duymama rağmen umursamadan o şekilde durmaya devam ettim. Yani "daha ne olabilir?" havasına girip umursamazlık seviyemi nirvanaya çıkarmış bulundum. Adım seslerinin giderek yaklaşmasına rağmen halen kıpırdamadım. Ama ondan önce burnuma beni değişik eden bir koku geldi. Sanki tanrının bana "Bak biraz olsun huzuru hisset" dermiş gibi bana armağan etti bir kokuydu. Daha sonra kokuyu algılamamdan geçen sürede başka bir odadan çıktığını belirten adım sesleri bu sefer benim odama doğru yöneldiğini kesin bir şekilde ifade ediyordu. Ellerimi yüzümden yavaş yavaş indirmeme rağmen etraf, gözlerimi uzun süre kapatmamın etkisiyle karartılıydı. Ellerimle gözlerimi ovarken adım sesleri kesildi ve kulaklarımı dolduran sesle ellerimde otomatik olarak durdu.

"Sen iyi misin?" demesiyle duran ellerimi yavaş yavaş indirdim ilk olarak görüş alanıma siyah postallar girdi. Ardından yavaş yavaş gözlerimi yukarı kaydırdım siyah kot pantolon ve bordo kapüşonlu sweat. Sonra bakışlarım yüzüne doğru kaydı. Ama orada donup kaldılar. Hayattım da Yağız dışında hiç birine bu kadar nutkum tutulurcasına yüzüne baktığımı hatırlamıyordum. Yüzü muazzam kelimesinin şekil bulmuş haliydi resmen. Herkese klasik gelen kahverengi onda şaheser gibi duruyordu. Tanrı aşkına Asel adamın sana soru sormasının üzerinden resmen asırlar geçecek ama sen sapık gibi onu süzüp duruyorsun? Diyen iç sesimi dinleyip hemen bir silkelendim ve cevap vermek için boğazımı temizledim.

"İy...İyiyim de siz kimsiniz?" dememle ufak bir şoka uğramış gibi hemen toparlandı ardından kapının pervazına yaslanıp kapüşonlusundan sarkan kulaklıklardan birini alıp parmağıyla oynayarak cevap verdi.

"Yalanı mı tercih edersin yoksa doğruyu mu?" diye beklemediğim bir soru sorunca kısa bir süre afalladım. Fakat düşüncelerimin arasından beni tekrar o kadife sesi çıkardı. " Anlaşılan senden bir cevap gelmeyecek o zaman şöyle yapalım..."

"Fark etmiyor, bu hayatta zaten hangisini seçsek elbet kısa bir süre için kurtuluyoruz ama dediğim gibi kısa bir süre için ardından başka bir bataklığın içinde bulunuyoruz. Yani anlayacağın ister yalan ister doğru. İster bu hayatta doğruları söyleyip iyi biri; ister yalanları söyleyip kötü biri ol her türlüsünün de sonunda acımasız hayattın başka oyunları var" dememle afallayarak bana resmen " sen nasıl bir problemlisin?" der gibi bakıyordu. Hoş, ne kadar komik bir ifadede olsa bile gülmemi sağlayana kaslarım gram oynamıyordu. Gözlerimi biraz daha ovuşturup ayağa kalktım ve yerlerdeki kırık cam parçalarına basmadan odamdaki banyoya girdim. Lavabonun kenarlarına tutunup aynadan kendime baktım. Tabi ki de her zaman ki dağılmış halime baktım. Bir türlü toparlayamadığım paramparça halime. Ne kadar 18 yaşında olsam da çökmüştüm resmen. Rengim solmuş, gözlerimin altında uykusuzluktan ve ruhsal çöküntümle birlikte bedensel çöküntümün etkisi olarak torbalar meydana gelmişti.

FIRTINAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin