1. Bölüm, "Kaboom!"

350 4 3
                                    

= Eren =

Sinir bozucu lanet olası siktiğimin alarm sesi. Kim güne böyle boktan bir şekilde başlamak ister ki açıkçası ben içimden gelen tüm küfürleri özenle saydırır, lanet olası alarmı durdurur ve yastığıma geri dönerim. Tabii bu gün de rotamdan şaşmayarak öyle yaptım. Yastığımla mutluyum ben neden sevenleri ayırırsınız arkadaş.

Sevenler ayrıldı tabii. Annem tarafından. Kafamı yastığa gömdükten iki dakika sonra annemin kahvaltıya gelmemi söyleyen sesini duydum. E tabii annem bu dinlemeyince yiyorum kafama terliği hala bu yaşta. Hayır yani alımlı bakımlı zengin bir iş kadınısın ama o terlik olmuyor, düşürüyor kaliteni. Eh tabii bunu dedim ve terlik ile tehdit edildim. Arkadaş uykundan uyanan mağdur sen ol bir de sonra terlik.

O terliği var ya tam isabet ettiriyor bir de. Falsolu atışlar falan. Kıçıma yediğim terlikler aklıma gelince fırladım yataktan. Kadın işini iyi biliyor ya neyse. Ayağa kalkıp uyku mahmurluğu ile dolabın karşısına geçip elime gelen ilk şeyleri geçirdim üstüme. Aşağıya inmeden önce aynada kendime baktım. Of yine çok yakışıklıydım.

Bu gözler, bu saçlar, bu dudaklar, bu vücut. Bu dünyaya fazla. Ama ne yaparsın ki bu güzellik dünyada daha çok işe yarar. Saçma düşüncelerden kurtulmak için kafamı salladım. Aynaya son bir kez baktım ve saçlarımı düzelttim. Lanet olsun sabah sabah bu kadar özgüven fazlaydı. Artist artist kahvaltıya doğru yürüdüm. Açtım, kurtlar gibi hem de.

Tabi bu havalı girişler falan sofrayı görene kadardı. Sonrası tam bir ilkel canlı örneği. Günlerce aç kalmış bir kedi edasıyla atladım masaya. Oh bundan al, şundan da al, börek varmış al şundan da dört tane. Tabak doldu tabii. Bitirdim mi hepsini? Bitirdim. Aferin koçuma. Kızları kesmek için enerji lazım. Yemek zorundayım yani. Hayranlarım öksüz mü kalsın?

Yemeğimi yedikten sonra annemin yanağından öpüp çıktım ve okula gitmek için arabama bindim. Bebeğim, pizza dilimim, benim mükemmel Audi r8’im.

Muhteşem arabamın kapısını açtım ve havalı bir şekilde bindim. Hemen bir müzik açtım ve tempo tutup müziğe eşlik ederken zınk diye durdum. Havalı havalı araba sürerken kırmızı ışığa dikkat etmek şart tabii.Yeşil ışık yanınca gaza basıp okula yaklaştım. Her zaman park ettiğim yere park edip arabanın anahtarlarını cebime tıkıp arabadan çıktım. Arabayı da kilitlemeyi unutmadım. Bebeğime bir şey olursa ilk önce babam sonra ben kendimi öldürürdüm. Yüzüme bir gülümseme yerleştirip yine her zamanki rutin eşliğinde çocukların yanına gittim.

Bizimkilerin yanına gitmem zor oldu açıkçası. Genelde takıldığımız yerlere baktım yoklardı. Ne biliyim ben bahçede olduklarını yani. Neyse buldum ben bunları. Onları ararkenki kuul tavrımı hiç bozmadan gittim yanlarına. Selamlaştım hepsiyle. Bir de 'ne ayak burdasınız?' bakışımla baktım onlara.

Kaan yakaladı bakışlarımı. “Duyuru yapılacakmış kardeşim. Ondan buradayız.” Anladığımı belirtircesine başımı salladım ve ofladım. Devlet ya da kolej hiç fark etmez, birlileri duyuru yapacak oldu mu bahçeye çıkardık. Güneş’in altına. Sınıfımdaki üzerinde uyuyacağım sıradan uzağa. Dertli dertli iç çektim. Küçük Emrah bakışları yolladım müdire. Tınlamadı.

Hayır yani tınlanmayacak bir tip de değilim ki. Bir of çektim ve müdürü dinlemek üzere bakışlarımı ona çevirdim. Müdür derin bir nefes aldı. Yandık şimdi susmazdı bu bir saat. Korkuyla müdüre bakmaya devam ettim. O da nefesini verdi ve konuşmaya başladı.

“Hepinize günaydın sevgili öğrenciler. 18 Mayıs 2014 tarihinde yapılacak Ankara gezisine gitmek isteyenler Müdür Yardımcımız İlhan Bey’i görsünler. Hepinize iyi dersler çocuklar.”

Karışık Meyve SuyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin