jimin
İnsanları anlamak zordu, meleklerin varlığına inanmamakla kalmıyor, söylediklerini de dinlemiyorlardı. Meleği bırak, hangi aklı başındaki bir insan gece 3'e doğru mezarlığa gelirdi ki? Gelmezdi. Oraya gitmemesi için sürekli engeller koymaya çalıştım önüne, önce müzik şirketiyle olan yarınki görüşmesi için uyuması gerektiği gerçeğini hatırlattım. Sonra, eğer uyumazsa sesinin kötüleşebileceğini ve belki de elenebileceğini hatırlattım. Dinlemiyordu. Meleklerin varlığını tamamen reddetmiş birinin yanında koruyucu bir melek olmak zordu. Chanyoung, mezarlığa doğru yola çıktığında onun yanında gitmekten başka bir çarem yoktu. Koruyucu meleği olarak karşısına çıkabilecek şeylerden de onu korumakla yükümlüydüm.
Çantasından bir tebeşir çıkarıp boş bir toprağın üstüne bir şeyler çiziyordu, bense onu izliyordum. Çantasından beş tane mum çıkardığında burada "kötü" bir şeylerin döndüğünü anlamıştım. Biraz daha yaklaştığımda çizdiği pentagramın ortasına yerleşip çizdiği pentagramın ucuna mumlarını diziyordu. Ne yapmaya çalıştığını anlamak imkansız değildi.
"Yapma!" Aklına düşünceleri dizmeye başlamıştım. "Bunu yapmamalısın Chanyoung, hiçbir şey buna değmez. Bu çok büyük bir günah. Sen böyle biri değilsin. Asla onlara bulaşmamalısın."
Melekleri reddeden birinin bu düşünceleri aklından silmesi kolaydı. Ne kadar yüksek sesle konuşsam da ona ulaşamıyordum. Chanyoung'un düşünceleriyle aramda olan bağın git gide azaldığını hissediyordum. Elimden geldiğince yüksek sözle tekrarlamaya çalıştım kutsal sözleri. Onu vazgeçirmeliydim.
Ben bunları düşünüp elimden geleni yapmaya çalışırken Chanyoung çoktan mumları yerleştirmiş, pentagramın ortasında ayakta gözlerini kapatmış ve bir şeytan çağırmaya başlamıştı.
Işık, diye düşündüm. Işığa ihtiyacım vardı. Ben gücümü ışıktan alırdım, ama gecenin 3'ünde bir mezarlıkta bir ışık bulabilmem imkansızdı. Chanyoung kendini meleklerden olabildiğince uzaklaştırmak için elinden geleni yapmış olmalıydı. Gücümüzün bu saatlerde az olduğunu fark etmişti anlaşılan.
Hissedebiliyordum, karanlığın içindeki yoğun gücü. Titremeye başlamıştım, her şey bulanık hissettiriyordu. Böyle güçlü bir şeytanı nasıl çağırabilmişti? Güçlü bir melek sayılırdım ama tüm bunların gece olması gücümün olmasının hiçbir anlama gelmemesi demekti.
Şeytanın varlığını hissettiğim an, henüz görmesem bile geleceği yeri tahmin edip Chanyoung'la arasına yerleştiğimde önümde belirdi. Daha önce bir şeytan görmemiştim. İnsan hallerindeyken cezbedici görünümlerinin olduğunu biliyordum ama karşımdaki şeytan, insan formunda değildi. Kırmızıdan çok bordo teni, çökük bir bedeniyle oldukça çirkin görünüyordu. Boynuzları fazla uzun, gülüşü fazla korkunçtu. Her kımıldamasında vücudundan yayılan sesler içimde dayanılmaz bir his uyandırıyordu.
Canavar, diye düşündüm içimden. Canavarsın sen...
Kafasını yana yatırdığını gördüm. Beni yeni fark etmiş gibiydi.
"Melek? Beni sen mi çağırdın?" Duyduğum en kalın sesle, gürleyerek konuştuğunda yere gömülebilirmiş gibi hissettim. Ona saldırmak için kullanabileceğim ışık kaynağım yoktu, gücüm Chanyoung üzerinde geçersizdi ve... Çaresizdim.
Tüm gücümü kullanarak gözlerine baktım. Gözlerinin beyazı yoktu, siyahlık kaplı bakışları beni tedirgin etse bile elimden geleni yapmak zorundaydım. Chanyoung'u korumak zorundaydım.
"İnsan kişi ruhunu satmak isteyecek. Alma."
Kıkırdamaya benzer bir ses duyduğumda hissettiğim korku tarif edilemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
wrong | vmin
FanficMelek Jimin, şeytan Taehyung. Jimin farkında olmadan bir kaos, Taehyung farkında olmadan bir huzur arıyordu. "Bir şeytan doğru olanı yaptığında başı oldukça belaya girebilir. Komik olansa, ikimiz de yanlışı yapıyoruz."