müzikle okusanız ne de güzel olur!
müzik: Gesaffelstein - OPRtaehyung
Kapıdan içeri girdiğimde burnuma dolan koku sadece tek kelimeyle bile anlatılabilirdi: günah. Birbirlerine yaklaşmış bedenler, çığlıklar, kıkırdamalar ve yüksek sesli müzik. Alkolün kokusu dudaklarımı yalamama neden olmuştu. Bedenimi dans eden bedenlerin arasına bırakıp geceye dalmak iyi bir karar olabilirdi.
Tüm canlıların cehennemi değil miydi bu tarz barlar ve partiler? Kıkırdadım ve burada kaç tane insan olabileceğini hesaplamaya çalıştım. Çoğunluğun insan olduğunu sanmıyordum. Şeytanların, vampirlerin, nephilimlerin, incubusların insanlardan çok daha fazla olduğundan emindim. İnsanlar bu bara girerken tahmin etmiyorlardı bunu, barın adının "Yaratıklar Partisi" olması bile akıllarında bir ışık yakmıyor olmalıydı.
Günahtan beslenen yaratıkların çoğu buraya dolardı geceleri. Bunların arasında insanları görmek tuhaf değildi, çünkü ben insanların da bazen günahtan beslenebildiğine tanık olmuştum. Akıllarına delicesine düşünceler soktuğumda bekledikleri buymuşçasına gülümsediklerine şahit olmuştum. Bu yüzden burası tüm günahkar yaratıkları misafir ediyordu.
Benimse canım sıkıldığımda gelip insanlara kötü düşünceler aşıladığım, ya da bulduğum herhangi bir türle düzüştüğüm bir yerdi. Sonuncusu için çoğunlukla insanları tercih etsem bile, saflıklarına dayanamadığım nephilimler de iyi birer tercih oluyordu. İşin eğlenceli tarafı, buradaki herkesin insan formunda olduğundan dolayı hangi türde olduğunu bilmememdi.
Kalabalığa dalar dalmaz boynuma dolanan kollar gülümsememe neden olmuştu, karşımdaki adamın gözlerine baktığımda bir şeyleri çözebilmem imkansızdı. Güzel görünümlüydü, fazlasıyla yakışıklıydı. "Şeytan mı," diye düşündüm içimden. Beni duymuşçasına kıkırdayıp alnını alnıma yasladı.
"Ne olduğumun önemi var mı?"
Çarpık bir gülüşle gözlerine baktım. Gerçekten de yoktu. Alnı alnıma yaslanmışken dilini çıkarıp dudaklarımı sert bir hamleyle yaladı. Şehvetin bedenime dolmasıyla uzattığı dilini dişlerimin arasına alıp ısırdım. Kan tadı dudaklarıma geldiğinde dudaklarımı yalayarak sırıttım. "Leziz."
Isırığım acısının aksine hoşuna gitmiş gibiydi ki bedenlerimizi iyice birleştirdi. Sonunda kollarımı beline yerleştirip onu kendime daha da çekebilmiş ve hareketlerimizi müziğe göre uyarlamaya başlamıştım. Kanayan dilini dudaklarımdan boynuma doğru indirirken hırlamaya benzer bir ses çıkarmıştım. Boynumdaki bir noktayı koklayıp tekrar yaladıktan sonra ısırmaya yeltenmeye başlamıştı. Vampir, diye düşündüm.
Bir vampirle olmayalı uzun zaman olmuştu. Tam ısıracakken kıkırdamaya başladı, ısıracağı yere öpücükler kondururken belinden daha da kendime çekmiştim. Bir anda durduğunda ben de durmak zorunda kaldım. Garip bir enerji, kalabalığı doldurmuştu. İnsanlar hariç herkes her ne yapıyorsa kafasını kaldırmış enerjinin kaynağını arıyordu.
Gözümün ucuna tanıdık bir sima takıldığında belini kavradığım adamı anında bırakıp onun yanına doğru yürümeye başladım. Bu o insandı. Günler önce beni çağıran, ruhunu satmak isteyen... Adı neydi? Chanyoung? Sonrasında garip enerjinin kaynağını fark etmem uzun sürmedi. Eğer o buradaysa... meleği de buradaydı.
Siktir...
Chanyoung'a yaklaşmıştım ki herkesin enerji kaynağını fark edip ona üşüştüğünü görmüştüm. Meleğin etrafına üşüşmüş yaratıklara baktığımda kaşlarımı çattım. Ne akla hizmet buraya gelmişti? Herkesi aşıp yanına ulaştığımda Jimin olduğunu hatırladığım meleğe baktım. "Ne yapıyorsun burada?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
wrong | vmin
أدب الهواةMelek Jimin, şeytan Taehyung. Jimin farkında olmadan bir kaos, Taehyung farkında olmadan bir huzur arıyordu. "Bir şeytan doğru olanı yaptığında başı oldukça belaya girebilir. Komik olansa, ikimiz de yanlışı yapıyoruz."