1

72.3K 299 17
                                    

Yüzüme gelen güneş ışığı huzmeleri bir anne şefkatiyle tenimi okşuyor, ince çarşaf çıplak bedenimi ikinci bir deri gibi sarmalıyordu. Yavaşça saten derimi mest ederek üzerimden kayarken doğruldum ve birkaç kez gözlerimi kırparak ışığa alışmaya çalıştım.

Yatağın diğer köşesinde neredeyse yere düşecekmiş gibi duran uzun kıvırcık saçlı adamın kaslı sırtı dünün bir kanıtı olarak çizik içindeydi. Kanlar biraz ürpertici görünse de onun bundan hoşlandığını biliyordum.

Yataktan aşağı atlayıp ayağım soğuk parkeyle temas etmeden önce bronz sırta bir öpücük kondurdum. Onu seviyordum.

Tıpkı diğerlerini sevdiğim gibi.

Derin bir nefes alarak parmak ucunda banyoya doğru yürümeye başladım. Burnuma geceden kalan tutkunun miski kokusu ve birinci kalite şarabın genzi yakan tatlı esansı dolmuştu. Zevkle inlememek için kendimi zor tutmuştum. Bu kokuya âşıktım.

Tam banyoya girmek üzereyken ince belimi kavrayan kalın sıcak parmakların hissiyle hafifçe irkildim. İri el beni sersemletici derecede soğuk duvara yaslayınca bu sefer kendimi tutamayıp inlemiştim. Sarı asker tıraşlı kafatasını ellerim arasına alıp onu durdurdum.

“Bu gün iş görüşmem var asker, biliyorsun. Geç kalamam.” Yakışıklı suratı hafifçe asılır gibi oldu ve aleti bacakları arasında sallanarak benim boşalttığım yataktaki yerimi doldurdu.

Ona asker diyordum çünkü bu bana mesleğini hatırlatıyordu. Bir komutandı. Emrinde binlerce asker ona itaat ederken onun yalnızca bana itaat etmesi en ücra köşelerimi bile harekete geçiriyordu.

Sevişmenin en sevdiğim kısmı buydu işte. Arzu bedenlerini öyle esir alıyordu ki, ihtiyaçları gözlerini kör ediyordu. O an kelepçelerini altın tepside sunuyorlardı bana. Yalnızca bana ihtiyaçları vardı.

Yalnızca beni istiyorlardı.

Beni istiyorlardı…

Annemin ve babamın aksine beni istiyorlardı.

İçimdeki dondurucu soğuğu, tutkularının alevleriyle yok etmeye gönüllülerdi.

Üşüyordum. Donuyordum.

O kadar çok üşüyordum ki bedenim yanıyor, organlarım acıyla parçalanıyorlardı. Yalnızlık kör, soğuk bir kuyuydu ve ben en derinlerine atılmış, her saniye biraz daha çürüyerek Azrail’i gözlüyordum.

Banyoya girip musluğu kırmızıya çevirip, su buharlar çıkaracak kadar ısınana kadar bekledim. Ardından duş başlığını asıp cehennemden dökülen gözyaşları kadar sıcak suya adım attım.

Her bir damla buzdan bedenime değen bir kordu. O buzu eritmesi için yalvarıyordum ancak mavi alevlerin bile o duvarlarda tek bir kıvılcım çıkaramayacağına emindim.

Kaynar su ondan da sıcak tuzlu gözyaşlarımla birleşmiş, kirli bedenimi arındırmaya çabalıyordu, ama nafileydi bunların hepsi, en kutsal sular bile temizlemeye yetmezdi beni.

Daha fazla kalmaya vaktim olmayana kadar beklemiştim ancak daha fazla beklersem geç kalacaktım.

Sıcak damlalar, kızarmış benimden düşüp yeri ıslatmasını umursamadan, dün gece umursamazca savrulmuş giysilerimi tek tek kucağıma topladım. Ardından seri hareketlerle üzerime geçirdim.

Bu benim ilk hikayem lütfen oy ve yorumlarınızı esirgemeyi! <3

TUTKUNUN ESARETİNDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin