Bulanık ve huzursuz hissediyordum. Aynı yerdeydim; olduğum bu halka içinde dönüyor ve bir çıkış yolu bulabilmeyi, belki de kendimi kurtarabilmeyi diliyordum. Aşırıya kaçan hassasiyetim o kadar rahatsız edici, o kadar kafa bulandırıcıydı ki bulunduğum bu sürece rağmen çabalarım hep boşa çıkıyordu. Elimde kalan tek şey ise hassasiyetimi dur durak bilmeden kamçılayan kırgınlığımdı, ona boyun eğmeye alışık benliğimin bu hâline şaşmaktansa fazlasıyla uzaktım.Tutanaklarım teker teker kaybolurken yerinde sayıyor olmak o kadar iç bunaltıcıydı ki korkunç bir can sıkıntısıyla boğuşuyordum. Yalnızdım, bunun ziyanının olmadığına dair kendimi kandırmayı denesem dahi, bu durum da canıma tak etmişti artık. Kendimi sonsuz bir karadeliğin içinde bulmuş, yalanlarım tarafından sürüklenip dururken hiçbir şey yapamayacak kadar hâlsiz düşmüştüm. Sanki herkes yabancıydı bana, çevremde birileri vardı ama kim olduklarını bile bilmezken yardım dilenmek zorlayıcı ve bir o kadar da perişan ediciydi.
Pencerenin altından sızan gün ışıkları, kızarmış gözlerimi öyle bir yakıyordu ki bu acıyı dindirmek adına göz pınarlarıma dolan yaşlar burun kemerime takılıp yastığıma damlıyordu usul usul. Sonbaharın sonundayken pencerelerin bile engelleyemediği soğuk sinsice doldurmuştu odamı, yorganımın ucundaki ayak parmaklarım sanki buz tutmuştu. Kabul ediyordum, hiçbir zaman dayanıklı bir bünyeye sahip olamamıştım ama bugünkü kırgınlık o kadar fazlaydı ki göz kapaklarım bile bana ihanet edercesine tekrar örtülmeyi ve bir müddet açılmamayı diliyorlardı.
Büzülü dudaklarımı usulca aralarken ince bir nefes çektim içime. Soğuk hava soluk borumdan inmeden önce kurumuş boğazım sancıdı, ciğerlerimse dünü hatırlatırcasına tıkandığı anda kafama dank eden hatıralar tekrardan doldurdu gözlerimi. Kapalı duran kapıma döndü bakışlarım, kilidi çevirişimden öncesine kadarki sahnelerden hangi birini oynatacağımı seçemedim ama kendime acı çektirmeyi her zaman seven tarafım şaşırtıcı bir şekilde mağlup geldi bu sefer. Zihnimdeki o lanetli kutuya bir zincir geçirmeyi tercih ettim, tıkanan soluklarımı yatıştırıp doğrulmaya güç bulana kadar da sakince bekledim.
Biliyordum, usulca tükenmeye başlayan sabrımın son demlerindeyken avuçlarımda kalan bu kırıntıların pek de bir önemi yoktu artık. Kendine yetmeyi bilmeyen bir oğlan çocuğuyken hayatın acımasızlığı karşısında çırılçıplak kaldığımda daha fazlasıyla karşılaşacağımın bilincindeydim de, ama ben aciz bir insana dönüşmeye başladığım o vakitten sonra her şey birbirine girdi sanki. Kimi günler kim olduğumu unuttum, kimi günler de yaşama sebebimden bihaber hâlde buldum kendimi. Kimi günler hiçliği mutluluk sandım ve yine bu kurumuş olan umut tohumlarına gebe kaldım, kimi günler ise yaşadığım bu amansız güçsüzlüğe karşılık kendimi kandırdım ve her şeye göz yummaktan usanmadım. Anılarımdan derme çatma bir ev kurarken ki ben, gerçekleşmeyeceğinden emin olduğum hayalleri umarsızca büyütmeyi denediğimde, kalan tek şeyin bir avuç kan olmasına şaşıramadım bile.
Ufak, varlığı ve yokluğu bir olan özgüvenimin katili dahi benken büyütmeyi denediğim bu sevgi soldu küstahça ve kalbimde açılı delik sürekli olarak genişledi; en sonunda da bu hâlde buldum benliğimi. Acınası ve bir o kadar da yerle yeksandım artık, tanınmayacak kadar farklıydım.
İnce yorganımı üzerimden atarken umduğum şey; benliğime yapışmış hüzünden, o kumaş parçasıyla birlikte kurtulabilmekti. Tıkılıp kaldığım bu umutsuzluk çıkmazından kaçmalı mıyım yoksa boş hayallere olan inancımı bir kenara mı bırakmalıyım, bu ikilemden nasıl kurtulacağımı bilmiyordum bile. Birilerinin beni dinlemesine, omzunda döktüğüm yaşları sorgulamadan acılarımı geçirmeyi denemesine o kadar muhtaçtım ki kendi döküntülerimle birlikte yeniden oluşturmaya çabaladığım hiçbir şeyin sağlam olmayışı beni yaraladı.
![](https://img.wattpad.com/cover/158513254-288-k94069.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
friends
Fanficyalnızca acıyı çeken değil, onu yaratan kimsesin. işbirlikçi umut, ufak bir yanılsama. -180819 [femtae]