*
Bu sefer farklıydı.
Gün doğumunu izlemek için başını çıplak karnıma yaslamadı. Soluklarını düzene sokana kadar üzerimden hızla kalktı, yüzüstü uzandı mor çarşafın üzerinde. Gün doğmak üzereydi, bunu kaçıracak oluşuna inanamıyordum.
Onu uyarmak için herhangi bir girişimde bulunmadım ve uzandığım yerden başımı aşağı doğru sarkıtarak yatağın ucuna geldim. Olduğum yerden tam karşımızdaki pencereyi daha rahat görebiliyordum. Gözlüklerim olmadan her şey bir nebze bulanıktı fakat umursamadım.
Taehyung her zamanki gibi bana anlatırdı. Ya da bu sefer anlatmazdı, benimki yalnızca bir umuttu. Ve umudumun ellerimde paramparça oluşunu izlediğim ilk gündü. İlerideki ucu bucağı görünmez başak tarlalarının sınırını koyduğu çizgilerde güneş doğmaya başlamıştı. Yalnızca küçük bir nokta gibiydi gözümde, turuncu ve minik bir nokta...
Taehyung uzandığı yerden doğruldu, ayağa kalktı ve çıplak kalçasını örtecek temiz bir çamaşır için onun uzandığı tarafın karşı duvarındaki dört çekmeceli küçük konsola yürüdü.
"Taehyung," Diyerek seslendim ona kısık bir tonda. Genelde bu saatlerde konuşmayı pek sevmezdi. Yalnızca izlemeyi severdi, gözlemlemeyi, gördüğü her şeyi zihnine kazımayı... Daima kendinden önce yanında taşıdığı lenslerinin tozunu böyle manzaralarda atmayı severdi.
Bu sefer farklıydı.
Kalçası siyah çamaşırıyla birlikte örtülürken konsolun hemen yanındaki aralık kapıdan içeri girdi. İçerideki küçük banyodan su sesi geldiğinde şaşkınlığımla yataktan doğruldum ve manzarayı boş verdim.
"Taehyung?" Dedim yeniden. Banyodan çıktı, hızla üzerine eski bir kot ve yaklaşık iki saat önce tenini kaplayan siyah tişörtünü geçirdi.
"Gidiyor musun?" En sonunda bana dönmeyi akıl etmişti.
"Geleceğim." Bana doğru adımladı, dirseklerimin üzerinde ve yarım yamalak çarşafın içinde olmamı umursamadan alnıma kuru bir öpücük kondurdu.
"Geri geleceğim." Dedi ve odayı terk etti. En sessiz saatleri nasıl terk edip gittiğini anlamadım. Kapı usulca çarptı, pencereden içeri giren rüzgarın tenime çarptığı gibi. Çok kısa bir an için dikkatim dağıldı ve pencereye döndüm yeniden.
İki, belki üç dakika olmuştu gözlerimin en puslu anını Taehyung'un sarsılmaz sözlerinin üzerinde gezdireli fakat güneş çoktan doğmuştu ve ben bunu kaçırmıştım.
O günden sonra hiçbir günün doğuşunu izlemedim o pencereden.
Çünkü Taehyung geri gelmedi, bir daha gözlerini değdirmedi o pencerenin eski ahşap pervazına. Geri gelmesini beklediğim her günün ardından üşüsem bile kapamadım pencereyi, dokunamadım onun elleriyle okşadığı sert, eski ve pürüzlü yüzeyini.
Ve gün, bir daha hiç o zamanki gibi karanlık olmadı. İçine doğmuştu çünkü; uzaktan o küçük, turuncu ve benim gözlerimdeki puslu anısını bir yadigar gibi başak tarlalarının üzerine seren güneşin içine doğmuştu. Ve pencereden doğan güneşin aydınlattığı hiçbir gün, o günkü kadar karanlık olmadı.
Taehyung'un gidişinin üzerinden iki saat geçmişti ki telefonum çaldı. Kayıtlı olmayan numarayı cevapladım ve kulağıma acı bir çığlık gibi fısıldanan sözlerden sonra anladım. Dedim ya, en çok içine doğmuştu o sabah güneş.
Çünkü o sabah en yakın arkadaşımız Namjoon, evinde ölü bulunmuştu. Hemde Taehyung evimizi terk ettikten otuz beş dakika sonra, saat altı buçukta.
*
Merhabaaaa,
Kim derdi ki alba yeni bir fic yayınlayacak? Hemen söyleyeyim, kimse demezdi fakat sevgili melly hanım buna sebep oldu. Ben de dayanamadım ve yayınlamaya karar verdim.
İlk bölüm biraz gecikebilir çünkü okulum açılıyor. Aslında tüm bölümler bitince yayınlayacağım bir fic olacaktı, kaldı ki 10 bölümlük kısa bir hikaye olacak zaten, fakat nasip şimdiye imiş.
Bu hikaye, nochumelly'ye ithaf edilmiştir. Her şey için teşekkür ederim kuşum benim, umarım yüreğinden bir parça haline gelir bu kurgu. Seni çok seviyorum. ❤️
Şimdiden üzdüğüm için özürlerimi takdim ediyor ve sabırla beklemenizi rica ediyorum.
İlk bölümde görüşmek üzere, öpüldünüz.
Palindrome (Palindrom): Tersten okunuşu da aynı olan cümle, sözcük ve sayılara denilir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
palindrome ¦ kim taehyung
Fanfiction"Dedim ya, en çok içine doğmuştu o sabah güneş." 27.09.18/24.02.19 melikuşuma ithaflarımla.