IX/gained

2.5K 263 169
                                    

final

*

"Günaydın, Bayan Kim." Yüzümde sahiplenebildiğim en sahici gülümsemeyle elimdeki bir demet leylağı geçtiğimiz ayda oğlunun kaybından dolayı iyice bitkin düşen bu kadına uzattım.

"Oh, hoş geldiniz. İçeri geçin, çocuklar. Bu güzel çiçekleri güzel bir vazoya koymalıyım. Hemen geleceğim." Gözlerindeki hüzne rağmen bizi böyle içten karşılaması o an neredeyse gözlerimi dolduracaktı. Yutkundum ve içimden şimdi olamayacağını mırıldandım defalarca. İçeri geçip ayakkabılarımı çıkardığımda, Taehyung da beni takip etti. Dış kapıyı kapayıp beni belimden tutarak tanıdık mutfağa doğru çekti.

Dün sabah Bayan Kim'i ziyaret etmek istediğimizi söylediğimde o kadar mutlu olmuştu ki... Uzun ısrarları sonucu ona kahvaltıya gelmiştik. Bay Kim her zamanki gibi evde değildi. Bunu pek önemsemedim çünkü o hep oyalanmak için kendine bir şeyler bulur ve sabah erkenden dışarı çıkardı.

"Gelmenize çok sevindim, çocuklar. Çok teşekkür ederim." Bayan Kim elindeki mavi cam vazo ve içindeki mor leylaklarla mutfağa girdiğinde ben hala bizim için hazırladığı sofrayı inceliyorduk.

"Daha önce gelmemiz gerekirdi, Bayan Kim. Lütfen mazur görün. Ayrıca neden bu kadar hazırlandınız? Biz yalnızca sizi görmeye geldik." Bayan Kim gözlerini devirerek ocağında kaynayan demliğin altını söndürdü ve eliyle işaret ederek masaya oturmamızı söyledi.

"Hala ne bu resmiyet? Ah, Sooyoung beni deli ediyorsun kızım. Çocuklarım gelmiş, nasıl hazırlanmam söyler misin?" O an istemsizce, yemin ederim tamamen istem dışı gözlerim doldu. Bunu ondan saklamak için kafamı öne eğdim ve gülümseyerek Taehyung'un benim için çektiği sandalyeye oturdum.

"Teşekkür ederiz. Lütfen sen de otur." Dedi Taehyung, beni kapatmak ister gibi. Benden daha rahat ve samimi davranıyordu. 

"Tamam, tamam. Papatya çayı alırsınız, değil mi?" Kafamı kaldırarak gülümsedim ve burnumu çektim.

"Ah, elbette." Önümüzdeki cam kupalara sıcak çayı doldurmaya başladı.

"Namjoon'a hiç alıştıramamıştım şunu içirmeyi." Kendi kendine söylenirken bir yandan da tabaklarımızı doldurdu. 

Kabullenmiş gibiydi ya da öyle gösteriyordu. O an tam anlamıyla hislerini anlamadım fakat zaman ilerledikçe ve biz daima Namjoon'u anan sohbetlerle ortamı ısıttığımızda gülümsemesi yüzünden hiç eksik olmadı.

Anladım ki, o oğlunu gerçekten de olduğu gibi kabullenmişti. Yaptığı her hataya, tercihe saygısı olduğunu söylemişti bir keresinde. Gerçekten de öyleydi, oğlunun ölümünü bir hata mı yoksa bir tercih olarak mı görüyordu bir fikrim yoktu, fakat acısını bir kenara atıp göğsünü gere gere oğlundan gururla bahsediyordu. Oğlunu böyle sevmişti, varlığıyla güç bulamasa da ona olan sevgisi hiç bitmeyecekti. 

İşte bunu anladığım an, tam da çıkmak üzere kapıdayken ve ona sarılmışken omzunda dakikalarca hıçkıra hıçkıra ağladım. Yadırgamadı, saçlarımı okşadı ve benimle birlikte sessizce göz yaşı döktü.

Oğlunun şimdi mutlu olduğunu düşünüyordu ve oğlunun mutluluğunu kendi acısına tercih etmişti.

*

"Bir yerlere uğramak ister misin?" Kafamı iki yana salladım ve elimi camdan dışarı çıkardım.

"Hayır. Yarın bir Namjoon'u ziyaret edelim ama." Kucağımda dinlenen elimi, kendi elini vitesten çektikten sonra kavradı avucuma küçük bir öpücük kondurdu.

palindrome ¦ kim taehyungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin