III/lost

3.7K 318 114
                                    

Üzerine doğduğumuz şu dünyada, yaşamaya başladığımız andan itibaren bizi bulan tek tük güzel insanların hatırına nefes almaya devam ediyorduk. Nasılsın sorusuna cevaben iyi olmadığımızı hisseden, yalnızca sesini duysak dahi içime serin suları serptiren, hayatın onlarla devam ettirilebilir olduğuna inandığımız için bir sonraki güne uyanma isteğimizi avuçlarımıza bırakan insanlar için vardık. Belki de onlar da bizim için...

Şimdi salonun en ücra köşesinde bir başıma oturmuş, günün doğumunu izliyordum. Günlerin hiçbir kıymeti yoktu. Taehyung'un bana kurduğu o garip ve korku dolu cümlesinden sonra ne benim ona devamını soracak cesaretim ne de onun bana devamını anlatacak gücü vardı. Belki de anlatmak için yanıp tutuşuyordu fakat benden ilk defa çekiniyordu. İki gün olmuştu. O odadan çıkıp kafama eseni yapalı, hemen evimizin karşısına güzel bir manzara sunan başak tarlalarının etrafında tenime çarpan rüzgarı hissede hissede gezineli, bir daha da oraya uğramayalı koskoca iki gün. Her şeyi yapıyordum. Mutfakta dolanıyor, banyoya gidiyor, daha önce adını bile duymadığım varyete şovlarını izliyor, Taehyung'un dokunmaya bile kıyamadığı dünya klasiklerini bir o yana bir bu yana çevirerek okumaya çalışıyor, ardından onları televizyon ünitesindeki raflara tabiri caizse fırlatıyordum. 

Taehyung ise bunların hiçbiriyle ilgilenmiyordu. Arada bir salona, yanıma uğruyor, ne yaptığıma bakıyor ve geri gidiyordu. Zaruri ihtiyaçlarını görüp görmediğinden bile emin değildim ya da yeterince uyuyup uyuyamadığından da. Fakat tüm bunları yapıp yapmadığını gözlemlemek için bile yorgundum. Onun gözlerinin içine bakabilmek bile büyük bir güç gerektiriyordu, o da bende yoktu.

Yatak odasının kapısı her zamankinden daha büyük bir gıcırtıyla aralandı. Birkaç gündür yeterince kullanılmadığından olmalıydı. Taehyung'un her zamanki gibi bu saatlerde uyumuyor oluşu beni şaşırtmadı ve adım sesleri, bu sessiz evde bir çığlık gibi yankılandı ve ben her birinde hiç usanmadan sıçradım. Şüphesiz ki yine buraya geliyordu. 

Adımları yaklaştı, yaklaştı, tıpkı kalp atışlarım kadar yakındı bana. Ardından durdu, derin bir soluk sesi önce duvarlara ardından da kulaklarıma çarptı.

"Sooyoung." Dedi kısık ve titrek bir sesle. İki günün ardından ilk defa bana adımla sesleniyordu. Sessiz kalıp rüzgarın savurduğu yaprakları izlemeyi tercih ettim.

Biz ne ara böylesine dağılmıştık? Ne ara gün doğumlarında ayrı düşer olmuştuk birbirimizden? 

"Uyumadın mı?" Dedi sonra, sanki konuşmayacağımı bile bile sınırlarını zorluyor gibiydi. Uyumadığımı biliyordu, beni konuşturma çabası boşunaydı.

"Ben de uyumadım." Kanepenin diğer bir ucundan benim oturduğum alana kadar kendini hissettiren alçalma, onun yanıma oturduğunu anlatır gibiydi. Bir derin nefes daha aldı, bir ve bir tane daha. Ben öylece yanımda oturup güneşin göğe yükselişine kadar sessiz kalacağını zannederken beni yanılttı.

"Benimle konuşmayacak mısın?" Kafamı çevirip onu görmeyi reddettim. Çünkü biliyordum ki tüm yelkenler onun o gözlerini gördüğü anda suyu boylayacaktı. Yine sesinin o eşsiz tonu, yorgun ve muhtaç tınısı canımdan can koparıp en ulaşılmaz noktasını bile acıtıyordu.

"Sana ihtiyacım var, Soo." Derin bir nefes alma sırası bendeydi şimdi, üzerine bir de titrek oluşunu eklersem eksik hiçbir şey kalmayacaktı. 

"Daha fazla sensiz izleyemem günün doğuşunu." Omzuma yaslanan çenesini, gün geçtikçe daha da belirginleşen çene kemiğinden hissediyordum. Zayıflamıştı ve zayıflamaya da devam ediyordu. Tanrım, her ne kadar tek olmasa da gözümün önünde eriyip gidiyordu işte.

"Taehyung," Dedim kısık çıkmasına özen gösterdiğim sesimle. Sessizce ağlamaktan iyice kısılmıştı sesim, onun o kırgın kalbine bir de bunu duyurmak istemiyordum.

palindrome ¦ kim taehyungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin