Not: Çoook uzun zamandır yazmıyorum. Eğer beklettiysem çok özür dilerim. Gözüme birkaç ufak hata takıldığı için biraz hevesim kırılmıştı. Neyse kitabı tam olarak bitirdiğimde üzerinde tekrardan çalışıp hatalı bulduğum kısımları gözden geçireceğim. İyi okumalar☺️
...Dahası bu "bir şeyin" camları vardı ve yavaşça açılıyordu. Bunun bir Jeep olduğunu anlamam için biraz zamana ihtiyaç duymuştum ama en sonunda anlayabilmiştim.
İçindeki tanıdık yüz ile kaybolan heyecanım tekrardan bedenimle bütünleşmişti. Hoseok, koyu kahve saçlarını arkaya atıp bana gülümseyerek bakıyordu.
"Gelmişsin."
Gözlerimi kısarak güldüm ve stresli zamanlarımda hep olduğu gibi elimi enseme attım. "Gelmemek mümkün değildi." Direksiyondan yan koltuğa doğru uzandı ve kapıyı açtı. "Binsene."
Başta ne yapacağımı bilemesemde doğruca arabaya bindim. Şuan onun yanında oturuyordum. Tıpkı iki samimi dost gibiydik. Gözlerini yola dikti ve benimle yeniden konuşmaya başladı.
"Marketten birkaç yiyecek almaya gitmiştimde, çok beklememişsindir umarım?"
Ne yani sırf geleceğim diye alışverişe mi gitmişti? Belkide yanlış anlamışımdır, en iyisi üstüme alınmamaktı.
"Yo hayır. Bende yeni gelmiştim zaten. Etrafı keşfediyordum." Histerik bir şekilde kahkaha attı ve alay eder gibi kısa bir bakış attı.
"Keşfe mi çıktın yoksa kayıp mı oldun? Burası benim evimden biraz uzak gibi."
"Farketmemişim özür dilerim. Etraf çok hoşuma gitmiştide, galiba senin evini geçmişim."
"Evet, sanki biraz fazla geçmişsin. Neyseki karşılaşmışız. Burada kaybolabilirdin."
"Sanki çoğu kez kaybolmuş gibi konuştun."
"Aslında bakarsan her sabah kayboluyorum."
Ciddiyetle dediği şeyler kahkaha atmama sebep olmuştu. Çok geçmeden büyük bir evin önünde durmuştuk. Daha evi gördüğüm anda içten içe rahatına düşkün, konfor ve lüks içinde yaşamayı seven biri olduğunu anlamıştım. Bu ev tek kişi için fazlasıyla büyüktü.
Bir dakika belki tek kişi yaşamıyordu? Belki bir sevgilisi vardır onunla kalıyordu? Onun hayranı olduğum uzun yıllar içerisinde birçok dedikodu duymuştum -daha doğrusu okumuştum- fakat hiçbirinin doğruluğu kesin değildi. Gerçi şuana kadar hiçbirine aldırış etmemiştim. Ama belkide doğrudur. Bir sevgilisi vardır. Hiçbir ropörtajlarında bu konuları konuşmamışlardı şuana kadar. Sadece gördüğüm, yada izlediğim kadarıyla bu konular açıldığında "İleride gerçekten doğru kişi çıkarsa, neden olmasın." Yada "Şuanlık kariyerimizle ilgilenmek istiyoruz fakat zamanı geldiğinde olabilir." Gibi tartışılır düzeyde cevaplar vermişlerdi. E adamın karşısına geçip "Pardon aklıma takıldı, sevgilin varmı? Bu ev lanet olsaı bir insan için fazlasıyla büyükte o yüzden merak ettim." De diyemezdim. Onun özel hayatı beni zerre ilgilendirmezdi sonuçta.
"Hayır bir sevgilim yok. Sadece rahatlık açısından böyle bir evi tercih ettim."
Arabadan gelen sesle irkildim ve hızla ona döndüm. Tanrım, beni duymuştu. İçimden geçen her lanet olası kelimeyi tek tek duymuştu. Şuanda yüzümün kulaklarımın uçlarına kadar cayır cayır yanıyordu.
"Ben, üzgünüm."
Elindeki poşetlerle bana doğru yürüyüp yüzünde adını koyamadığım bir ifadeyle bana baktı. Neyseki suratında herhangi bir öfke yada rahatsız olmuş gibi bir ifade yoktu."Üzgün olmanı gerektirecek bir durum olduğunu sanmıyorum. Bu kimseden sakladığım bir şey değil nasıl olsa."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
We're like The Sun and The Moon JHS
FanfictionYukarıya bak. Sen Aysın. Ben ise Güneş. Ne kadar uzak olsakta çok yakınız, farklı yörüngelerde olsakta aynı evrendeyiz. Farklı dünyalarda yaşasakta günün sonunda aynı hayalde buluşuyoruz. Tüm hakları Jung Hoseok'un gülümsemesinin ardında saklıdır...