🌙Rio'dan...🌙
Ne olduğumu şaşırmıştım. Kapının önünde gözüne ışık tutulan tavşan gibi kalmıştım. Ne bir şey yapabiliyordum ne de konuşabiliyordum. Hoseok'u arkamda hissettim ve önümdeki kapıyı hızla kapatmıştı. İçimi amansız bir korku ele geçirmişti. Dehşet içinde ona baktığımda aynı şekilde bana baktığını farkettim."B-buda neydi?"
Sinir içinde saçlarını geriye atmış ve volta atmaya başlamıştı. Derin bir nefes aldı ve konuştu.
"Ne gibi görünüyor? Biri seninle buluşacağımızı öğrenmiş ve bunu basına sızdırmış olan bu."
"İyide bu kötülüğü kim yaparki?" Diye inlercesine sorduğumda kıstığı bakışlarını yüzüme sabitledi ve son derece ciddi bir şekilde "Buraya gelmeden önce, herhangi birine geleceğini söyledin mi?" Diye sordu. Ciddiyetle sorduğu soruyu hızlıca cevaplamıştım.
"Hayır. Özellikle kimseye anlatmadım"
Evet Heejin ve Eunha'ya kısaca onu daha önce gördüğümden bahsetmiştim ve onunda hatırladığını söylemiştim ancak asla bu konudan bahsetmemiştim.
Derin bir nefes aldı ve "Bu böyle olmaz." Dedi.
Dikkatle onu dinlerken "Dışarı çıkacağız, şimdi dışarı çıkacağız." Diye ekledi.
Tüm bedenimi saran heycana engel olamamıştım. Kafamı aşağı yukarı salladım ve sakin olmaya çalışan Hoseok'u takip ettim.
"Sakin ol, tamam mı? Olabildiğince hızlı hareket etmeliyiz. Gergin olduğunu hissetmelerine de sakın izin verme."
"Tamam." Dedim ve kapının önüne geldiğimizde derin bir nefes aldı. Hoseok'a baktığımda içerideki halinden eser kalmamıştı. Gülümsüyordu ve hızlı hızlı yürüyordu. Gömleğine tutunmuştum ve olabildiğince gülümsemeye çalışarak arkasından ilerliyordum. Arada bir soru soruyorlardı ve "Şuan acelemiz var, bu konu hakkındaki açıklamayı menajerimden öğrenebilirsiniz, hayır, evet" gibi cevaplar veriyordu. Bazıları bana hararetli bir şekilde Hoseok'un neyim olduğunu soruyordu ve ben her birine "Arkadaşım." Diyordum.
Sonunda arabaya geldiğimizde Hoseok'un iyice sinirlendiğini ve yüzünün kıpkırmızı olduğunu farkettim. İlk defa bu beni ürkütmüştü. Bir dakika zaten onu ilk defa sinirli görüyordum. O anda kafasını bana çevirdi ve bir süre kaşları çatık yüzüme baktı. Bana kızmıştı galiba. Bu düşünce ister istemez rahatsız ediyordu.
İçinde bulunduğumuz arabayı hızla çalıştırdı ve evin ufak otoparkından çıkardı. Anayola çıkana kadar arabayı gergince sürüyordu. Bazen ellerinin altındaki direksiyonu sıkıp gevşetiyor, arada bir bana bakıyordu. Aşırı derecede gerilmiştim.
O sırada Hoseok'un telefonu çaldı. Ufak bir kulaklığı hızlıca kulağına taktı ve menajerlerinden biri olduğunu düşündüğüm adamla sinirli bir biçimde konuşmaya başladı.
"Nereden çıktı bu haberciler öğrenebildiniz mi?"
Duyduğu cevapla sanki dahada sinirlenmiş gibiydi ve öfkeyle bağırmaya başlamıştı.
"BENİ DİNLE JİSUNG BU SİKTİĞİMİN HABERCİLERİ HANGİ CEHENNEMDEN ÇIKTIYSA BANA ONLARI TEK TEK BULACAKSIN ANLADIN MI! BİR SKANDAL DAHA OLURSA BU ÇOK KÖTÜ OLUR!"
Ani bağırışıyla sıçramıştım. Bunu farkedince biraz sakinlemişti ancak hala sinirliydi. Telefonu hışımla kapattı ve derin derin nefesler almaya başladı. Üstelik anayolda hızla ilerliyorduk. Ne yapacağını pek kestiremesemde yavaşça koluna dokundum ve olabildiğince korkumu gizleyerek konuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
We're like The Sun and The Moon JHS
FanficYukarıya bak. Sen Aysın. Ben ise Güneş. Ne kadar uzak olsakta çok yakınız, farklı yörüngelerde olsakta aynı evrendeyiz. Farklı dünyalarda yaşasakta günün sonunda aynı hayalde buluşuyoruz. Tüm hakları Jung Hoseok'un gülümsemesinin ardında saklıdır...