Π 2 KAPI Π

39 5 29
                                    

 ''O ne öyle be...''

 ''Bizim dünyanın aynısı lan bu!''

 ''Sakin olun, dur bi' de ben bakayım.

  Vay be...''

 "Mürettebat herkesin aradığını bulmuş bulunmaktayız."

Π   Π

 Bütün gemi arkadaşlarıyla yeni ve yaşanılabilir bir dünya bulduklarına şaşırarak indikleri bu gezegende, Kamer ve mürettebatı (onlara böyle seslenmeyi seviyordu) iki gündür keşif yapmaya uğraşıyorlardı. Burada da yaşayan insanlar, gelişen şehirler vardı. Ama sadece bu kadardı. Halk onlara sıcak bakmamıştı, dışlanmışlardı çünkü hiç bir şey bilmiyorlardı. Kimse onlara bir şey anlatmaya kalkışmamıştı bile. Tek başınalardı.

 En azından kalacak bir yerleri vardı, gemileri.

 Üçüncü günlerinde, dışarıda, halkın yaşama şekline bakarak bir şeyler öğrenme hevesiyle geziniyorlardı. Şehrin her tarafı eskiydi ve tahta evlerle doluydu. Sanki bu dünyanın karadenizine gelmişler gibiydi. Her taraf yemyeşildi.

 ''Yanlışlıkla senin memlekete geldik galiba Dursun."

 "Aynen ha, şu an evimde gibi hissediyorum."

 "I-ıh, böyle olmadı, şiveli konuşman lazım."

 "Ben o işi çoook önceden bıraktım kardeşim."

 Aralarında en kısa olan Hülya konuşmaya katıldı: "Darlanan tek kişi ben miyim?

 Sanki etrafta garip bir atmosfer var, bir şekilde kendimi kapana kısılıyormuş gibi hissediyorum."

 Sarı saçları ve ela gözleriyle mürettebatın adıyla da uyumlu parlayan üyesi Yıldız yüzünü buruşturdu: "Hayır, tek sen değilsin. Bir şeyler nefesinizi kesiyor ama henüz fark etmediniz. Hepiniz kesik kesik nefes alıyorsunuz."

 Nefeslerine odaklandıklarında düzensiz olduğunu fark ettiler. Kamer sormadan edemedi:

 "Sen de olmuyor mu?"

 "Garip bir şekilde hayır."

 Tam etraftaki ağaçları can sıkıntısından saymaya başlayacak dereceye gelecekleri zamanda yaşlı bir adamın tok sesi uzaktan duyuldu.

 "Siz! Çocuklar!" diye bağırmasının ardından bir-iki kez öksürdü ve devamında gelin işareti yaptı. Yanındaki karısı sayılabilecek kadın da onlara işaret yapınca onlara taraf yürümeye başladılar.

 "Nihayetinde birileri bizi çağırdı." diye düşündü Kamer. Düşüncesini sesli olarak da söyledi. Herkes onunla aynı fikirdeydi. Bu dünyayı en iyi onlar biliyor olmalıydı çünkü çok yaşlılardı.

 Şehrin en yıkık dökük evine doğru  yol aldılar. Kamer bu yaşlı insanların ne gibi bir şey anlatacağını diğerlerinden fazla ilgiliydi. Mürettebatı sebepsizce ona sıkılmışlar gibi bir izlenim bırakmıştı. "Sıkıcı bir şey olmasa bari. Hepten bizim dünya gibi olursa ne anlamı kalır."

 Eve geldiklerinde, örümcek ağları temizlenmemiş, dokununca yapış yapış hissettiren tahta kapıyı araladılar ve küf kokusuyla birkaç kere öksürdüler. Yaşlı adamsa karısıyla beraber odada bulunan tek koltuğa oturup hızlıca konuşmaya başladı ve onlara misafirperverlik dahi göstermedi.

 Sizi buraya sıkıcı hayat hikayesi anlatmak için çağırmadım. Tanışma kısmı mı? Adımı hatırlamıyorum.

 Onların dilinde konuşabiliyordu. Sanki geleceklerini biliyorlarmış gibi... Öğrenmişlerdi. Gezindikleri iki gündür halkın dilinin Türkçe olmadığına emindi.

Π 2 KAPI ΠHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin