Bölüm 1: Galadriel

1K 34 25
                                    

  Sislerin arasından yansımaya başlayan güneş ışığı sonunda güçlendi ve Galadriel’in burnuna öyle bir koku geldi ki bir an için zihni bu kokuyu algılayamadı. Nasıl hissedeceğini bilmiyordu, ne düşüneceğini bilmiyordu. Orta-Dünya’nın en yaşlı Elf'iydi evet ama neredeyse altı bin yılın getirdiği bilgelikle bile bu kokuya anlam veremiyordu. Gözlerini açmaya korkuyordu. Kokunun kaybolmasını önlemek istiyordu. Gözlerini açarsa bir anda kendini tekrar Lorien’de bulacak ve Nenya’nın kaderi için endişe duyacaktı sanki. Kendini zorlayarak araladı göz kapaklarını ve gözleri yaşlarla doldu. Binlerce yıldır hissetmediği gibi hissediyordu, sanki ilk defa küçük bir kızdı artık.

    Alqualonde’yi son gördüğünde böyle değildi. Kaç yıl geçmişti aradan? Altı bin mi? Güneş ve ay henüz yoktu gökyüzünde Galadriel buraları en son gördüğü vakit. Ne buralara bir daha döneceğini düşünüyordu, ne de kalbi geri dönmeyi arzuluyordu.

    Limanı son gördüğünde kanla kızıllaşmıştı kıyılar. Gemilere birer birer binen savaşçıları görüyordu. Katledilen, incecik yaylar tutan Teleri’yi görüyordu. Simsiyah saçlı, uzun boylu bir elfin bağırarak bir şeyler söylediğini duyuyordu. Limanlar yanıyordu. Cesetler kokuyordu. Kan dayanılmaz bir ölçüde acı veriyordu. Ama şu an acı veriyordu. Altı bin önce o kadar da acı vermemişti. Noldor, Valar’a karşı geldiğinde Galadriel en önde gidenlerdendi… Evet o da pişmandı buradaki katliamdan ama bizzat karışmamıştı. Önüne geçme şansı da hiç yoktu. Çıldırmıştı bir kere tüm Noldor. Kralları ölmüştü, daha ne olsun? Biricik Finwë’leri karanlık düşman tarafından öldürülmüş, kutsal mücevherler kaçırılmıştı.

    Fëanor ve oğullarının ileri atılıp da o korkunç yemini ettiği görüntüleri görünce Galadriel nefessiz kaldığını hissetti bir an. Uzun zamandır önlerindeki tek tehdit Sauron’dan başkası olmamıştı. Tek Yüzük’ün kaderinin ne olacağı, Orta-Dünya’nın özgür halklarının sonunun ne olacağı… Eğer Sauron başarılı olup da Yüzük’ü alsa ne olurdu acaba? Eönwë bir kez daha belirir miydi Batı’dan Silmarilleri almak için? Ya Valar yardım eder miydi Gondor’a, Rohan’a, Lorien’e, Rivendell’e? Umurlarında olur muydu acaba?

    Galadriel başını iki yana salladı. Elbette umurlarındaydı. Bir an için kadim günlerdeki o eski ve öfkeli Galadriel’e benzemişti. Mithrandir’i yollayan Manwë’nin bizzat kendisi değil miydi? Diğer büyücüler nispeten başarısız olsalar da o yapması gerekeni yapmıştı…

    Elbette Morgoth gibi bir düşmanla ve silmaril gibi mücevherlerle karşılaştırılınca ne Sauron ne de onun Tek Yüzük’ü önemli geliyordu Galadriel’e. Ama artık bitmişti her şey… Sonunda özgürlerdi. Sonunda savaşlar bitmişti. Finarfin’in kızı evine dönüyordu artık… Gemileri limana yanaştığında Galadriel sonunda çevresinde başkaları olduğunu da hatırladı. Frodo ve yaşlı Bilbo şaşkınlıktan küçük dillerini yutmuş gibi bakıyorlardı güzel limanlara. Sanki Eru’nun bizzat kendisini görmüş gibiydiler. Haklıydılar. Bilbo o kadar yaşına rağmen dinçleşmişti sanki çoktan. Ölümsüz Topraklar ona iyi gelecekti kesinlikle.

    Geminin ufak yelkenleri doğu rüzgarıyla doluyor, tahtalar efsane savaşçıların, büyücülerin ve dünyanın kaderini değiştiren buçuklukların ayakları altında gıcırdıyordu. Elrond, Gandalf ve Celeborn kısık sesle huşu içinde bir sohbeti paylaşıyor ve Galadriel’i anladıkları için ona biraz nefes alma şansı veriyorlardı. Lorien’in Ak Hanımı mutluydu bundan dolayı.  Geminin pervazlarına yaslandı ve suyun geminin altından akışını dinledi bir anlığına, başını kaldırdığında limanlara çok az bir mesafe kaldığını gördü. Orada onları bekleyen elfler vardı ve Galadriel vicdanında ufak bir sızıyla onlara baktı. Ñoldor’u affetmişlerdi elbette, özellikle Gazap Savaşı’ndan sonra; ama ya Galadriel Ñoldor’u affedebilecek miydi? İskelelere yanaştılar. Celeborn karısına eşlik etti ve inmesine yardım etti, böylece Galadriel binlerce yılın ardından Ölümsüz Topraklar’a geri dönmüş oldu…

Valinor'dan Hikayeler (Fan Fiction)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin