Bir Deli Sevda (2)

19.6K 1K 883
                                    


Şuan gece olması gerekiyordu benim zamanımda bu yüzden önümde yürüyen insanları uykusuzluktan çift görmeye başlamıştım üstelik tepemde duran güneş bana hiç yardımcı olmuyordu.

Köyün girişine geldiğimizde hızla önümden geçen atlıyla bir adım geri gidip korkuyla nefeslendim. Bunların şöyle bisiklet yolu gibi bir yolları yok muydu da gelip insan içinde at sürüyorlardı? Kaşlarım sinirle çatılırken kendimi bağırmaktan alı koyamadım.

"ezip geçseydin hayvan!"

Önümde yürüyenler dahil olmak üzere atın üstündeki adam bile durup bana garip garip bakmaya başladığında ne olduğunu anlamdan bende onlara baktım.

"siz niye uzaylı görmüş gibi bakıyorsunuz?"

"sen hangi dili konuşuyorsun? Bu dili hiç duymadık?"

Yanımdaki kadının Göktürkçe konuşmasıyla elimi sertçe anlıma vurdum. Uyku sersemi hangi dilde konuştuğumu da unutmuştum. Oflayarak bana garip garip bakanlara bıkkınca baktım. Ben şimdi bunlara nasıl Atatürk'ün bize bu modern Türkçeyi getirdiğini ondan önce Osmanlıca yazdığımızı söyleyecektim?

Hele Osmanlıca'nın hangi dil olduğunu sorgulayıp Atatürk kim demeye başlarlarsa anlattıklarım yüzünden geleceği bilme ihtimalleriyle tarihte birçok şeyi değiştirmiş olabilirdim de.

İçime derin bir nefes çekip söyleyebileceğim en doğru şeyi söyledim.

"bunu ancak Kağan'a söyleyebilme iznim var Tengri bunun gizli tutmamı istedi"

Herkes bana garip bir ifadeyle bakmaya başladığında içimden Allah'ıma Rabbim sen benim imanlı tarafımı biliyorsun demekten başka bir şey gelmiyordu.

"tamam o zaman"

Herkes yavaş yavaş önüne dönmeye başladığında sözümü kabullenen yanımdaki kadına minnetle bakıp bende yürümeye başladım. Köyün içi oldukça eski kokuyordu yani insan baktıkça garipsiyordu. Uzun uzun binalar ya da müstakil evler yoktu onun yerine büyük çadırlar vardı.

Çok ileride uzaktan gözüken koyunlar ve inekler otluyor başında birkaç adam oturup konuşuyorlardı bazı kadınlar direklere gerdikleri iplere çamaşır asıyor bazıları dışarıda ateşin üzerine koydukları tencerelerde yemek yapıyorlardı. Bir sürü çocuk hep birlikte koşup oynuyordu ve ileride çadırlardan çokta uzak olmayan bir yerde etrafı çitlerle çevirili bir alanda birden fazla at vardı. Hepsi o kadar asil gözüküyordu ki durup o tarafa uzun uzun bakmaktan alamadım kendimi sonra hepsinden ayrı daha iri ve gösterişli bir at ilişti gözüme rengi kızıldı sanki yeleleri çok gür ve uzundu.

"orada beylerimizin atları bulunur"

"şu en iri olan kızıl at farklı bir cins mi?"

Kadının bakışları da o tarafa kaydığında başını olumsuz anlamda sallamış ve bana dönerek konuşmaya başlamıştı.

"o at Kağan'ımızın atı daha özenli bakıldığı için gösterişli gözükmesi çok doğal"

"önceden ölen Kağan'a mı aitti?"

Kadın tekrar başını olumsuz anlamda salladı.

"ölen Kağan'ın ardından atı ya kurban edilir ya da iduk olarak serbest bırakılır. Ölen Kağan'ımızın atını da ona kurban ettik"

Anladığımı belirtircesine başımı sallamış ve tekrar yola koyulmuştuk. Yol boyunca herkes bana garip garip bakmış ve birkaç kişi benim peşimdeki kalabalığa katılarak gittiğimiz yolda bize katılmışlardı. Nereye gittiğimizi bilmezken etraf bana o kadar yabancı geliyordu ki teknoloji namına hiç bir şey yoktu. Çocuklar ellerinde tablet ya da telefonlarla oynamıyor bazıları kuru toprağı ıslatıp oyun hamuru gibi oynarken bazıları sapan yapmış hedefledikleri yerlere atmaya çalışıyorlardı.

Bir Deli Sevda (Kısa Fantastik)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin