-Bazen gördüklerimiz sadece bize gösterilenlerdir. Kör olduklarımız ise hakikatin ta kendisidir.•
•
Odayı dolduran alarm sesiyle birlikte gözleri açıldı ama kapanması bir oldu. Eli ezbere bildiği odanın içinde her zaman telefonunu koyduğu yere gitti. Kulaklarını tıkamamak için zor tuttuğu sinir bozucu ses kesilince bile uykusuna kaldığı yerden devam edemeyip doğruldu. Gün yeni yeni ayıyordu.Yavaş yavaş hazırlanırken suratı asıktı. Aslında son derece severek yaptığı işinde şimdi iç karartıcı haberlerle yüzleşiyor, bu sebeple tüm insanlıktan nefret edip içine kapanıyordu. Bazılarının acımasızca yaptıklarını yazıya dökerken bile utanıyordu. Kendini dışarı atınca ağzına lokma koymadan kahve alması bu yüzdendi. İştahı kesilmişti.
Çalıştığı gazetenin ana binasına vardığında kahvesi ancak bitmişti. Sonbahar soğukluğu kendini sabah ve akşam saatlerinde belli ederken öğle vakti yazı yaşıyorlardı sanki. Gün içinde kullanmayacağını bildiği ceketini özensizce dolabına attı.
"Günaydın Miray." sesiyle irkildi. Dalmıştı anlaşılan. Sahte bir tebessümle "Günaydın Doğan Bey." diye karşılık verdi.
"Dün yayımlanan yazın çok ilgi gördü. Özellikle de sosyal medyada herkes yazını konuşuyor. Ben diyorum ki artık haftada bir değil de iki yazı mı yazsan?"
Tepesi yeni yeni açılmaya başlayan adamı süzdü hızla. Yüzündeki tebessümü bozmamaya çalışarak karşılık verdi çünkü bu işe ihtiyacı vardı. Ülke şartları artık zordu.
"Haftada iki olması yazılarıma daha az özen göstermem gerekeceği anlamına gelir. Zaten Ahmet Bey bana haftada bir diye bir şart da koşmamıştı. Kaliteli haber buldukça yazı yazacaktım."
Kafasını alay edercesine iki yana sallayan ve adımları kendisine doğru yol çizen adam 'aptallığına doyma' der gibi bakıyordu.
"Her işin bir düzeni olmalı Miraycığım. Ha! Bir de yazılarının artması maaşının da artacağı anlamına gelir. Yerinde başkası olsa teklifimin üstüne atlardı."
"Eğer yazılarımın kalitesi düşer ve beğenilmezse bana vereceğiniz fazladan para çöpe gider Doğan Bey. Bence uzatmayalım. Hem benim yeni yazım için çıkmam lazım. Ufak tefek işlerimi halletmek için buraya uğradım. İyi günler size. Değerli vaktinizi çalmak istemem."
Maskesini düşürüp sevimsiz bir şekilde kaşlarını çatan adamın gidişini derin bir nefes vererek izledi. Sunduğu bahanenin saçma olduğunu o da biliyordu. Sadece maaşı için değil, kendisine daha çok fırsat tanınmış olacağı için bile mutlu olabilirdi. Lakin son zamanlarda ilgilenmesini istediği konuları yüreği kaldırmıyordu.
Yüzünü avuçlarının içine gömüp yeni bir hüzne parmak basmak için kendini hazırladı.
***
"On iki gün oldu! On iki gün! Hala haber alamadık gazeteci kızım!" Acısı taze olan kadının gözyaşları da hala tazeydi. Sanki hiç tükenmiyordu.
"Nasıl kaybolduğuyla ilgili hiçbir iz yok mu? Polisler ne diyor?"
"Hiçbir şey yok ortada!" diye cevapladı onu komşu kadın. "Sadece polis değil, tüm Kazan aradık kızı. Ama yok."
"5 yaşında benim kızım." Kadın lafı devralmamış da sayıklıyor gibiydi. "Bana sormadan bahçeden dışarı adım atmazdı o. Kesin alıp götürdüler yavrumu!"
Daha fazla dayanamayıp yerinden kalktı ve perişan haldeki kadına sarıldı. "Sen merak etme. Ben herkese duyuracağım Aylin'i. Artık sadece tüm Kazan değil, Ankara hatta tüm Türkiye arayacak onu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gardenya
Fanfiction60 yıl arayla iki küçük kızın kaybolması Miray ve Boran'ın arasında kopması imkansız o bağı nasıl oluşturacak?