7.Bölüm

2K 144 114
                                    

Helikopter pistinden ayrıldığından beri kafasının içi bomboştu Leon'un. Duygularını kelimelerle ifade edemeyecek durumdaydı. Sanki zihnine kocaman bembeyaz bir tuval yerleştirmişlerdi. Şekilsiz kümeler düşüncelerinin yerini almış, içinden anlık yükselen duygulara göre de renk değiştirir olmuştu. İşte bu tuvale, kalp atışının frekansı değiştikçe rengi farklılaşan birkaç damla boyaya sıçrıyordu kafasının içinde dolanan bu pustan. Aklından bütün halinde tek bir düşünce bile geçmiyordu Leon'un ama bazı hisler teninde var olmayı sürdürüyordu.

Mesela Hilal'in ayrılmak istemiyor gibi kendisini saran kollarının sıcaklığı, yanağında kalan dudağının izi, burnundan hiç gitmeyen o ferah çiçek kokusu... Beş duyu organı da Hilal'in izleriyle meşgulken kafasının çalışmasını da mantıklı düşünceler üretmeyi de beklemiyordu zaten Leon. Sağ eli bile durup durup emin olmak ister gibi önce Hilal'in dudaklarının değdiği yanağına uzanıyor sonra da yitirdiklerinin acı farkındalığıyla boşluğa bırakıyordu kendini.

Olanı biteni idrak etmeye, kavramaya çalıştı Leon. Ne zamanki hakikatler bilincine balyoz gibi inmeye başladı o zaman çıt dedi, bir ip koptu. Zihninde rastgele renklere bürünmüş tuval orta yerinden yırtıldı ve bastırdığı tüm düşüncelerin işgali altında kaldı adam. O an anladı Leon, benliğinde korkunç bir savaş patlak vermişti ve bu çatışmadan yara almaksızın çıkması mümkün değildi.

İçindeki kavga sürerken çatışmasına bir de, biri git yanına, ne bekliyorsun, tut elinden öptü o seni ; diğeri unutacaksın, senden bir zerre bile kalmamışken ona sileceksin tenindeki izini diye çınlayan çelişkili fikirler dahil oldu. Savaş ortamı durulacağına daha da hareketlendi. Öyle bir çekişme vardı ki genç adamın içinde aynı anda hem ciğerleri patlayana kadar koşması hem de taşlaşacak kadar kıpırtısız kalası geliyordu. Hem tüm şehre içindekileri haykırmak hem de bir daha asla tek kelime dahi etmemek istiyordu. O kadar arada kalmış, o kadar sıkışmıştı ki ne gitmeye gücü yetiyordu ne de kalmaya takati vardı.

İçinde, incecik bir köprü üzerinde karşı karşıya kalmış, kafa kafaya çarpışan iki erkek geyik vardı sanki. Boynuzlarının kıvrımları birbirine öyle dolaşmıştı ki çözülmesi imkansız bir bütün oluşturmuştu. Bundandır ki hangisi incecik ip köprünün üzerinde o ilk geri adımı atarsa, hem boynuzlarını hem dengesini kaybedecekti. Leon kime yenilirse yenilsin ızdırabının kaçınılmaz olduğunun farkındaydı. O noktada kendisine kalan hangi elden acı çekeceğini tercih etmek mecburiyetiydi. Tüm samimiyetiyle içinden geçirdi;

Hiçbir insan böyle bir seçime zorlanmamalı.

Leon bu halde Atina sokaklarını bilinçsizce kat etti uzunca bir süre. Bir yandan da içindeki çatışma zihnindeki yırtık beyaz tuvali kirletmeye devam ediyordu. Belki eline bir fırça alsa, ruhu sakinliğini geri kazansa çok güzel şeyler resmedebilirdi kafasının içinde, oysa o tuvalden geriye aynı kalbi gibi paramparça kirli bir paçavra kalmıştı sadece. Ancak verdiği savaş ölesiye tüketmişti ki onu, enerjisi azaldıkça duruldu. Başlangıçtaki boşluk halini tekrar yakaladı. O kadar yorulmuştu ki, içinde yaşam isteği adına ufacık bir kırıntı bile kalmamıştı. Sonra aniden düştüğü boşluğun içindeki her şey birden dona kaldı. Devamını getiremediği her bir kelime, cisim, şekil usulca silindi zihninden, hiçbir şeyi anımsayamaz hale geldi.

Kalbinde kafa kafaya vuran iki geyiğin yarattığı şiddetli sarsıntı vardı sadece. Boşluğa düşen zihninin de tek odak noktası buna evrildi. Leon'un benliğinin, varlığının o anki merkezi bir anda incecik köprü üzerinde kafa kafaya mücadele eden o iki geyiğin kaderine düğümlendi. İç içe geçmiş boynuzların tekrar tekrar çarpışmasıyla da nefesi sıkışmaya, göğsü kalbine dar gelmeye başladı. Her bir darbeyi kaburgalarında hissediyordu. Ruhunun, aklının ve kalbinin verdiği bu kanlı çatışmanın içinde yalnızca acının kırmızısı kalmıştı ona. Acının ne olduğunu çoktan öğrendiğini farz etmişti adam da ruhun nasıl acı çektiğini ilk defa tecrübe ediyordu. Bu acı başkaydı, çok başkaydı.

DiademHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin