Genç kız, birkaç sabahtır rutin haline getirdiği üzere işlerine başlamadan önce suratını güneşe döndü ve sanki gök kubbeye ulaşabilecekmiş gibi boyunu olabildiğince uzattı gökyüzüne doğru. İçine çekebildiği temiz havaya da tenini yakan güneşin ışınlarına da ayrı ayrı teşekkür etti. Özgürlük ne güzel şeydi. Günler sonra derme çatma bir çadırın içinde tıkıldığı paslı parmaklıkların ardından kurtulmuştu. Aslında kurtulmuştu demek yanlıştı; zira Vuslat herhangi bir çabada bulunmamış, başkaları tarafından kurtarılmıştı.
Güneşin ışıkları göz kapaklarının altından gözlerini acıtmaya başlayınca yüzünü çekti o sıcak ışınların etki alanından. Biraz gözlerine müsaade ettikten sonra onları örten kapakları aralamasıyla karşısında kurtarıcılarının durduğunu fark edince dudaklarının kıvrılmasına engel olamadı.
İnşa etmek için gece gündüz çalıştıkları, yetimhane ve çocuklar için okul yerine kullanılması planlanan yapının artık tamamlanmış iskeletinin ikinci katında, duvar panellerinin takılması işi yeni tamamlanmış dış cephedeki boşluklara pencere pervazlarını çakıyorlardı bugün. Önce kendileri için ayrılan suntaları uygun boyutlarda kesiyor ardından da yapı bloklarının içindeki küçük boşluklara yerleştiriyorlardı. Bir nevi lego yapmak gibiydi bu iş.
İnşaat izinleri çıkıp malzemeler kampa geldiğinden beri başlattıkları azimli çalışmanın sonucu olarak kısa sürede ilk olarak bitmesini hedefledikleri yapıyı neredeyse tamamlamışlardı. Tüm çabaları çocukların artık daha fazla o bez çadırlarda yaşamak durumunda kalmaması içindi.
Vuslat hem eğitimli bir asker, hem de nesillerdir subay olan bir ailenin değerlerine bağlı yetişmiş evladıydı. Genç kadın ne savaştan korkar ne de çekinirdi ama ona bu güzel vatanı bırakan kurucu önderinin öğütlerini de aklından çıkarmaz, vatan toprağı mevzu bahis olmadıkça şiddet aramanın inandığı tüm değerlere aykırı olduğunu bilirdi. Zira menfaatler uğruna sıcak odalarda, masif masalarda, pahalı kalemlerle işaretlenen haritalar üzerinden başlatılan yıkım sonucu elde edilecek en ufak bir kozun bile bir çocuğun bir damla göz yaşına, bir tel saçına dahi değmeyeceğini bilirdi. Kendi ülkesi için gözünü kırpmadan canını vermesine verirdi ama suçsuz sivillere yönelik şiddet hareketlerini ne aklı ne vicdanı ne de sağduyusu kabul edebilirdi.
Dolayısıyla Vuslat da diğer tüm gönüllüler gibi var gücüyle çalışıyordu inşaatta. Hem çok zor durumda olan, korkunç günler görmüş el kadar sabilerin iyiliği içindi bu yaptıkları hem de kendisini o albay ve faşist hücre komşusu askerden kurtaran insanlara karşı hissettiği minnet borcunu ödemek ihtiyacındaydı. Hoş Hilal ve Ege onun için bir şey yapmamış olsa dahi çalışırdı Vuslat bu inşaatta, zira söz konusu çocuklardı ve yetim olmanın ne demek olduğunu en iyi Vuslat bilirdi.
Anlık duygulanma ile babasıyla ilgili anıları zihnine hücum etmeye başlayacakken durdurdu onları Vuslat. Şimdi zamanı değildi. Bugün üst katta erkekler çatının kapanması ile uğraşıyorlardır. Şayet kendileri de pencere pervazlarını çakmayı bitirebilirse diğer ekip de arkalarından camları takacak ve ertesi gün yapılacak temizliğin ardından çocuklar birer birer bu korunaklı yapının içerisine yerleştirilmeye başlanacaktı. Dolayısıyla ağlayarak zaman kaybedemezdi Vuslat.
Yaşardığını hissettiği gözlerini ovuşturma bahanesiyle sildikten sonra tekrar kurtarıcılarına döndü yüzünü genç üsteğmen. Gözleri önce sinirli sinirli elindeki pervaz parçasını duvara çakan Ege'yi buldu. Ege inanılmaz matrak ve deli biriydi. Hayatta sanki hiç kötü bir şey yaşanmıyormuşcasına neşeliydi. İşin tuhafı ise bu neşesinin bulaşıcı olmasıydı. Hayat dolu bu genç kadın kampta daima insanların yüzünü güldürmeyi başarıyor, adeta bir motivasyon bombası gibi herkesin işine dört elle sarılmasını sağlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Diadem
Fiksi Penggemar"Her şey için çok özür diliyorum senden ama pişman da değilim olanlardan çünkü o gece olmasa sensiz günlerimin nasıl olduğunu hiç hatırlayamayabilirdim. Ben bu fikirle, bu ihtimalle yaşayamam Hilal. O yüzden şimdi sana bir soru soracağım. Akabinde d...