ROMANTİK ODUN

7.2K 163 42
                                    

Ben çokta uzun olmayan bi süredir burdayım. Arkadaşim Fatma'nın (kitap_sapsirik) ısrarlarıyla buraya üye oldum. İyiki de olmuşum çünkü burda bir çok yazar tanıdım, bu yazarların çok güzel olan hikayelerini okudum. Yazmayı bi süredir istiyodum ama bugüne kısmetmiş. Bu benim ilk hikeyem umarım beğenirsiniz. İYİ OKUMALAR :D

  

    “Bitti.” dedi Berk.O masmavi gözlerinde hüznü göremedim ve bu beni kahretti. BİTMİŞTİ!  Koskoca 2 yılımız bitmişti işte. Cevap veremedim. Aktı gözyaşlarım. Arkamı dönüp koşarak uzaklaştım. Bom boş sokakta koşarak ilerlerken birine çarptım. Yerden kalkarken özür diledim.

    “Ee bir zahmet özür dile ve koşarken önüne bak” dediğini duyunca bunu söyleyen ukalaya baktım. Ukala falan ama yakışıklıydı. Benim yaşlarımdaydı ve kumral saçları, bal renginde gözleri vardı. Aman neyse konumuza dönelim.

  “Ukala” Bu sinirle kükremiştim resmen. Ben! Tanımadığım! Yakışıklı! Birine! Kükremiştim! Birden kolumdan tuttu.

  “Sen kimsin ki bana bağırıyorsun”

 “Asıl sen kimsin ki benim kolumu sıkıyorsun! Bırak kolumu!” Hızla kolumu çekip uzaklaştım. İçimden hem Berk’e hem de bu ukalaya saydırıyordum. Yolumu değiştirdim. Bu saatte evde olmam gerekirdi ama ihtiyacım olan çocukluk arkadaşım Sinem’di.

    Sinemlerin evine gelince hemen kapıyı çaldım. Annesi, Sinem’in teyzesi hasta olduğu için bir kaç günlüğüne Adana ‘ ya gitmişti. Zaten annesiyle babası ayrı olduğu için Sinem ‘ in evde tek olması gerekiyordu. Sinem kapıyı tavşanlı pijamalarıyla açtı. Beni böyle görünce kolları arasına aldı. Ben hıçkırarak ağladım o da saçımı okşayıp bana yatıştırıcı şeyler söyledi. Kapıda bu pozisyonda ne kadar kaldığımızı bilmiyorum ama ben sakinleşince içeri geçtik.

   Bana hiç soru sormadı. Zaten böyle olacağını tahmin ediyordu. Berk‘i pek sevmezdi. Benim anlatmamı bekledi. Annemi arayıp burada kalacağımı haber verdim. Zaten alışıktı Sinemlerde kalmama. Yataklara geçince Sinem’e anlattım her şeyi. Nasıl bittiğini. Sinem beni sessizce dinledi. Bazen teselli etti. Bana peçete verince ağladığımı fark ettim. Aynı yatakta uyuduk. İyiki Sinem vardı.

                  ---

     Sabah muhteşem kokularla yataktan kalktım. Sinem kahvaltı da bir numaraydı ve onun çok sevdiğim omletini hazırlamıştı. Yanına sekerek gidip yanağını öptüm.

     “İyiki varsın”

     “Sende iyiki varsın” gülerek verdiği cevaba bende güldüm.

     “Sen olmasan ben napardım oyy kınalı kuzum” mallığıma güldü .

     “Hadi soğutma da ye!” Gülerek gösterdiği yere oturdum. Oda karşıma oturup yemeğe başladı. Beni bu haldeyken bile gülümsetebilirdi. 

         Yemekleri yedikten sonra alışverişe çıktık. Denemediğimiz elbise kalmamıştı. Ne sinem ne de ben dün ki ayrılıktan konuşup moralimizi bozduk.  Mutluyduk ve bunun için değerdi. Yemek yemeğe gittik. Pizzalarımızı yerken hala konuşuyorduk. Sinem bana sevgilisi –aynı zamanda çocukluk arkadaşımız- Kaan’ı anlatıyordu. Yemeklerimiz bitince kalktık. Giderken kitapçı gördüm ve Sinem’i kolundan tutup oraya sürükledim. Kitap rafları arasında gezinirken gözüm bir kitaba takıldı. Alıp içeriğine bakmaya başladım. Hem okuyup hem yürüyordum ama bu sakarlıkla tabi ki (!) birine çarptım ve kitap yere düştü. Kitabı almak için eğildim. Aynı zamanda da özür diliyordum. Tanıdık bi ses duyunca başımı kaldırdım ve tanıdık bal rengi gözlerle karşılaştım. BAY UKALA!

          

       “Bir insan bu kadar mı sakar olur? Önüne bakarak yürü! İnadına mı yapıyorsun? Kahveyi döktüm üstüme!”  Bir hışımla bağırınca gözüm doldu. Bu huyumdan nefret ediyorum! Sakar olmaktan nefret ediyorum! Ukaladan nefret ediyorum!!!

       “Bak ben bilerek yapmıyorum ve özürde diledim. Umarım bir daha karşılaşmayız.”

     “Ne oldu o kükreyen kızımıza?” Gülerek konuşunca sinirlerim bozuldu. Hem bağırıyo hem de gülüyo! Gıcık!

       “Bağırınca kolumu morartıyorsun. Eğer birinin kolunu morartmak istiyorsan git başkasını bul!”

       “Kolun mu morardı?” Sesi endişeli çıkınca cevap verdim.

       “Önemli değil. Boşver.” Arkamı dönüp yürümeye başladım.

       “Görüşürüz kükreyen kız.” İğneleyici sesini ve kahkahasını duyunca cevap verdim.

        “Umarım görüşmeyiz.”

        Sinem’i görünce ona doğru yürüdüm. Kendine bir şiir kitabı beğenmişti. Kasaya ilerledik ama kasada tanıdık bir yüz görünce donup kaldım. Berk ve Esra…  Birden her şey kararmaya başladı.

                  ---

           Gözümü açınca kendimi hastane odasında buldum. Baş ucumda ise Sinem ve Ukala. Gerçi bu ukalanın adı neydi? Doğru ya hiç sormadım ki. Sonra aklıma kitapçı geldi. Berk ve okulun güzel kızı – sürtüğü – Esra sarmaş dolaştı. Gözüm yanmaya başladı. İşte yine gözyaşlarım geliyordu. Değmezdi Berk için ama durmuyordu gözyaşlarım. Sinem bana doğru bakınca uyandığımı gördü ve hemen yanıma geldi. Ukala da benim uyandığımı görünce elindeki telefonu cebine attı ve bana bakmaya başladı. Sinem konuşunca gözlerimi ukaladan ayırdım.

            “İyi misin Derin?”

            “İyiyim. Sen gördün mü?” Zar zor bunları söylemiştim. Gözyaşlarımı zor tutuyorum. Eğer biraz daha konuşursam hıçkıra hıçkıra ağlardım. Sinem’de bunu bildiği için gördüğünü söyleyip konuyu kapattı. O sıra gözüm odadan çıkmakta olan Ukala’ ya takıldı.

        “Ukala!” Arkasını dönüp baktı.

       “Ne var?”

      “Çok kibarsın.”

       “Acelem var!” Bıkkınlıkla söylemişti.

      “Teşekkür ederim.”

        “Etme. Her kim olsa yapardım.” Dedi ve gitti. Sinem bana bakıp göz kırptı.

     “Bu kim?” Bir an ne cevap vereceğimi bilemedim çünkü daha adını bile bilmiyordum. Bende olanları anlattım. Meğersem beni hastaneye Ukala taşımış. Çok güzel beni buraya kadar taşıdı ve daha adını bilmiyorum. Ne güzel (!).

                 ---

      Hastaneden çıkınca Sinem Kaan’ı, Barış’la Zeynep’i, Çağatay’la İrem’i her zaman buluştuğumuz kafeye çağırdı. Hepsi de çok iyi insanlardı. İlk olarak Kaan geldi. Kaan kumral, kıvırcık saçlı, kahverengi gözlü, uzun boylu yakışıklı bir çocuktu. Sinem’de kumral, uzun dalgalı şaçları, bal rengi gözleri olan güzel bir kızdı. Sonra da Çağatay – İrem çifti geldi. Çağatay sarışın, mavi gözlü yakışıklı biriydi ve İrem’le çok yakışıyorlardı çünkü İrem’in de sarıya kaçan renkte saçları  mavi gözleri vardı. En son ise Barış – Zeynep çifti geldi. Barış’ta kumraldı ve kahverengi gözleri vardı. Zeynep ise kısa kahküllü siyah saçlara ve siyah gözlere sahipti.

      Hepsi gelince konuşmaya başladık. Onlara Berk’i anlattım. Hiçbiri de pek  sevmezdi Berk’i. Sırf benim için severlerdi. Artık beni üzdüğü için hepsi nefret edıyorlardı. Sinem onlara Ukala’yı da anlattı. Nedense hepsi de pek bi sıcak baktı. 2 saat sonra kafeden çıktık. Barış’la Zeynep sinema izlemeye , Çağatay’la İrem bowling’e gittiler. Kaan’da Sinem’e Çağataylarla bowlinge gitmeyi önerdi ama Sinem benim için reddetti. Onunla konuşup gitmesi gerektiğini ve ayrıca benim iyi olduğumu söyledim. Israrımla birlikte kabul etti ve bowlinge gittiler. Ben de eve doğru yürüdüm.

      Eve geldim ama tabi ki kimse yoktu. Annem ve babam işteydi. Tek kardeş olduğum için de evde kimse yoktu. Odama çıkıp internetten dizilerimi izleyip uyudum. Ne de olsa yarın okul var. Ne iyi (!)

                 ---

ROMANTİK ODUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin