Etrafıma bakınırken kapıyı tamamen kapattım. Koridorun sonundaki çocuğa baktım ve hızla ilerledim.
"Pişt çocuk! Baksana." Ben kendimi paralarken çocuk durdu –çocuk dediğime bakmayın benden büyüktür– ve benim ona yetişmemi bekledi. Hızla yanına ilerledim.Tam karşısında durdum ve zaman kaybetmeden söze başladım.
"Müdürü gördün mü?!" Bu çocuk bizim okulda yeni miydi? Daha önce hiç görmemiştim. Aman sanki çok dışarı çıkıp sosyalleşen biriyim de, çocuk muhtemelen rahat iki senedir bu okuldadır.
"Bunun için mi çağırdın beni?" Ben nefes nefese kalmış bir şekilde dururken onun tek derdi bu muydu?! Ne dememi bekledi acaba? 'Ay ben sizin çok büyük bir hayranınızım bir imza verir misiniz?!' falan mı?!
"Beğenemedin mi?"
"Beğenemedim, yani... Genelde bana çok yakışıklı olduğum için gelirler?" Şöyle bir bakınca gerçekten de yakışıklıydı. Sarı saçlı, mavi gözlü ve ona çok yakışan bir piercingi vardı.
"Söyleyecek misin artık, gördün mü görmedin mi?" Kaşlarını çattı. Ben niye bununla konuşuyordum ki?
"Kimi?" Sinirle gözlerimi devirdim.
"Sağol ben anladım." Yanından geçip gideceğim sırada kolumda bir el hissettim. Kaşlarım çatık bir şekilde bir eline bir ona –daha adını öğrenemediğim için ona, o diyorum. Zaten öğrenmeye de niyetim yok– baktım.
"Muhtemelen gelmemiştir" Kaşlarımı çattım anlamadığım için.
"Kim?" Gülümsedi.
"Müdür, hani olur ya okullarda." Sinirle gözlerimi devirdim.
"Sağol katkıların için." Hızlı adımlarla aşağı kata indim. Ben niye bu çocuğa sormuştum ki. Boşu boşuna sohbet. Ama bir dakika...
Müdür okulda değilse kim beni çağırmıştı? Müdürü odasında aramama rağmen orada değildi.
Aklımda tek bir soru vardı...
Beni kim ve neden çağırmıştı...
∞∞∞
Zilin çalmasıyla sınıfa doğru ilerledim. Sondan ikinci teneffüs olmuştu. Beni çağıran çocuğu aramıştım hatta nöbetçilere sorduğumda, öyle birinin nöbetçi olmadığını söylemişlerdi. Anlamıyorum , benim hiç kimseye bir faydam da zararım da olmazdı ki.
Alper bana hala bakmaya devam ediyordu. Artık çıldırmak üzereydim. Daha fazla bakmaya devam ederse sonuçlarına katlanacaktı . Derin bir nefes aldım ve yavaşça sıramdan kalktım.
Alper'in sırasının önünden geçerken derin bir nefes aldığını duydum. Sinir kat sayım daha da artarken onunla konuşmaya karar verdim. Ama şimdi değil! Sınıftan çıktım ve merdivenlere yöneldim. Merdivenleri teker teker indikten sonra kantine gitmeye karar verdim.
Kantin kalabalık değildi ama bir uğultu vardı her zamanki gibi. Her hangi boş bir masaya oturdum. Bugün Gözde okula gelmemişti. Bu benim daha da çok sıkılmama neden oluyordu. Gözde'yle bir portakalın iki yarısı gibiydik. Neden portakal? Çünkü biz normal değiliz. Gözde benim tek arkadaşım sayılırdı. Bana kalırsa bir dost, bir sürü sahte arkadaştan iyiydi. Yani en azından ben öyle düşünüyordum.
Gerçekten Gözdeyle birbirimizi tamamlıyorduk. Ben ne kadar sessizsem o , o kadar konuşkandı . Ben ne kadar asosyalsem o , o kadar sosyaldi. Ha, bir de şu mevzu vardı! Benim hiç sevgilim olmamasına karşın sanki Gözde, acısını çıkartır gibi sevgili yapıyordu. Çoğu zaman ayrılma ve barışma olaylarını dinliyordum...
Düşünmek beni acıktırmış gibiydi yavaşça oturduğum masadan kaktım ve kantine yürüdüm. Kendime bir tost aldım ve masaya geri oturdum. Yavaşça tostumu yerken bir yandan da telefona bakıyordum. İnstagram da gezerken bir profile takıldı gözüm.
Benim yaşlarımda , kahve gözleri ve saçlarıyla oldukça yakışıklıydı baktığım çocuk.
"Selam!" Yakından duyduğum sesle kafamı kaldırdım.
Karşımda duran kişiyle bakışırken şaşkınlıktan gözlerim büyümüştü. Bir telefonuma bir karşında duran çocuğa baktım.
YOK ATRIK ! Gerçekten yok artık!
O...
∞∞∞
Bölüm sonu, umarım beğenmişsinizdir... :D Biliyorum biraz kısa ama sizi daha fazla bekletmek istemedim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASOSYAL
Teen FictionAsosyaldim... Özgüvensizdim... Kendime güvenim yoktu... Ta ki o hayatıma kepçe misali dalana kadar. Sanki tüm duvarlarım yıkılmış, yeniden doğuyormuşum gibi... İşte bu da benim hikayem, kendi benliğinde kaybolan ASOSYAL'in hikayesi. Bir asosyal masa...