otuz birinci bölüm

3.7K 440 305
                                    

Jimin sağ salim evine gidip biraz kıyafet ve birçok da Obur için mama getirip gelmişti. Eve Yoongi'nin anahtarı ile girdiğinde Yoongi'yi yatağından çıkmış tencerenin dibinde kalan çorbayı içerken bulduğunda Yoongi umutsuzca gerçeği itiraf etmişti: dünden bu yana bir şey yemiyordu.

Tabii Jimin bunu duyunca büyüğüne oldukça kızmış ve onu biraz da azarlayarak odasına yollamıştı. Kendisi de mutfağa yeniden girmiş ve elinden geldiğince hızlı bir şekilde Yoongi için yemek hazırlamıştı. Hava çoktan kararmış ve akşam olmuştu, Yoongi çok aç olmalıydı. Bunu düşünerek kendini motive etmiş hem hızlı hem de lezzetli bir şeyler yapmak için çaba göstermişti.

Yoongi yemeğini yerken de masada onu izlemiş ve yeterince doyduğuna emin olana dek bunu sürdürmüştü ve şimdi de ortalığı toparlamış, bulaşıklarla ilgilenerken Yoongi'nin yine odasında yattığını sanıyordu ama Yoongi tüm gün yatmaktan hem bunalmış hem de yata yata sırtı ağrımıştı. Jimin evindeydi ama onu göremiyordu. Obur da artık ondan sıkılmış, evin farklı yerlerini keşfe çıkmıştı.

Yataktan çıkıp salona ilerledi. Adımları hem yavaş hem de sessizdi, kendi evinin içinde bir hayaletmişçesine dolanıyordu. Jimin'i salonda göremedi. Kulağına gelen su sesiyle mutfağa ilerledi. Geldiğini belli etmek için seslenecekti ama öksürüğü ondan önce davranmıştı.

Jimin dönüp kapıda ona doğru gelen Yoongi'ye baktı. "Ne oldu hyung? Bir şeye mi ihtiyacın var?"

Yoongi ona doğru ilerlemeye devam ediyordu. "Hayır."

"Neden kalktın? Senin dinlenmen gerek."

"Sıkıldım." Jimin'in arkasına geçti. Şimdi düşünmüyordu, sadece içinden gelmişti. Ellerini Jimin'in beline dolayıp başını sırtını yasladı. Elinin altından Jimin'in kaslarını hissedebiliyordu. Burnunu Jimin'in sırtına dayadı. Şu an mutluydu. Ne onu yorgun düşüren hastalığı umurundaydı ne de başka bir şey.

Altındaki beden oldukça gerilmişti ve eğer bir süre daha böyle gergin durursa Yoongi ayrılacaktı ama biraz daha kalmak için de uğraşıyordu.

"İyi misin hyung? Başın mı döndü?" Jimin zar zor sormuştu. Bu teması hiç beklemiyordu. Yaptığı işi bırakmış, su boşa akıyordu.

"Buraya gelirken yoruldum. Burada dinlenebilir miyim?"

Jimin hafifçe gülümsedi ama temastan dolayı hâlâ heyecanlıydı.

"Oturup dinlensen senin için daha iyi olmaz mı hyung?"

"Ben burada dinlenmek istiyorum."

Yoongi'nin ani cevabı Jimin'in susmasına yetmişti. İşine usulca geri döndü, diyebileceği bir şey kalmamıştı.

Yoongi de biraz ani çıkışından dolayı pişmandı ama ne yapabilirdi? Böyle Jimin'e sarılı bir şekilde ayakta durmak onu biraz önce içtiği ilaçlardan çok daha iyi hissettirmişti. Jimin'e belli etmeden kokusunu derin derin soludu ancak hassas burnu maalesef kokuyu tam algılayamıyordu.

Saniyeler geçtikçe Jimin'in etrafındaki ısı dalgası artmıştı, kendini oldukça boğucu bir havanın içinde bulmuştu. Yoongi onu sıkmıyordu peki ama neden bu kadar sıcaklamış hissediyordu?

Sırtına yaslı alnı düşündü. "Hyung senin ateşin mi var?"

Yoongi cık'ladı. "Hayır. Hayır iyiyim ben."

"Ben yine de bir bakayım." Suyu kapattığında Yoongi aceleyle söylendi.

"Hayır. Hayır hayır hayır Jimin hayır lütfen dönme. Böyle kalmak istiyorum."

"Oh..." Jimin şimdi hareketsiz duruyordu. "Ama ateşine nasıl bakacağım?"

"Elime dokun." Yoongi'nin teklifi Jimin'in kaşını kaldırmasına neden olmuştu.

"Öyle anlaşılır mı?"

"Eğer cidden çok fazla ateşim varsa bunu tüm vücudumdan anlayamaz mısın Jimin? Elime dokun gitsin işte."

Jimin eğilip karnı üzerinde birleşen uzun parmaklara bakıp iç çekti. Elinin ıslaklığını pantolonuna silip Yoongi'nin elinin üzerine koydu. Ne çok sıcaktı ne de soğuk. Bir sorun olmadığını düşündü ve hemen elini geri çekti.

"Pekala, ateşin yok gibi görünüyor."

Yoongi'den ses gelmeyince işine geri dönmek istedi ama hâlâ çok sıcak hissediyordu. Bunun kendisinden kaynaklandığını düşünmüyordu. Aniden arkasına dönüp Yoongi'nin yüzünü avuçları arasına alıp alnına dokundu.

Jimin'in ani hareketiyle Yoongi zaten afallamıştı, bir de yüzü o çok sevdiği eller tarafından sevilince daha çok afalladı. Onun yüzünü bu kadar yakından görmek ona hiç iyi gelmiyordu. Sürekli dengesini bozuyor ve ne yapacağını kestiremiyordu.

"Ölecek miyim Jimin?" Yoongi sorarken bu sefer afallayan Jimin olmuştu. Kaşlarını çattı.

"Ne? O ne demek hyung?"

"Öyle bir davranıyorsun ki sanki ölecekmişim gibi. Sana bir şeyim olmadığını söylemiştim."

Jimin utandı. Yüzü hafifçe kızarırken gözlerini kaçırdı. "Ben sadece emin olmak istemiştim. Özür dilerim."

Yoongi onun kötü hissetmesini istememişti, sadece havayı biraz değiştirmek istiyordu ama ne yapsa yüzüne bulaştırıyor gibiydi. Uzanıp Jimin'in elini tuttu. "Dileme. Özür falan dileme. Dileyecek bir şey yapmadın sen. Ben sadece bu kadar ilgiye alışkın değilim. Uzun zamandır burada yalnız yaşıyorum, şefkati birazcık unutmuşum işte."

Jimin bütün kanının Yoongi'nin tuttuğu eline doğru aktığını hissederken bu sefer göz teması kurmaktan kaçınmadı. "Benim yüzünden bu haldesin. Kendimi iyi hissettirmeye çalışıyorum sana bakarak. Sanırım buna şefkat diyemem." Yeniden yüzünü düşürdü. Kendini kötü hissetmişti. Yaptığı şey tamamiyle karşılıksız bir şey değildi ama bunu itiraf etmek onu kötü biri gibi göstermişti. Şimdi Yoongi onun hakkında ne düşünüyordu kim bilir. Belki de ondan iğrenmişti.

"Benim hissettiğim şey şefkat ama." Yoongi usulca konuştuğunda Jimin başını kaldırdı. Ona sıcacık gözlerle bakıyordu. Jimin henüz bu bakışlara alışamamıştı. Akşam boyunca ara sıra bu bakışlara denk geliyordu ve ürperiyordu. Bu bakışlar çok farklıydı. Sanki Yoongi'nin tüm aşkı bu bakışlara toplanmış ve Bak ben seni ne güzel seviyorum, sen de beni sev diye feryat ediyordu.

"Bu gece güzelce uyuyacaksın değil mi? Artık korkman gereken bir şey yok." Jimin bir şey demeden Yoongi konuyu değiştirmişti. Küçüğün daha fazla üzülmesini istemiyordu.

"Bilmiyorum. Senin başını beklerim."

"Jimin, sana iyiyim dedim. İyi de olacağım. Sence ben ve küçük hastalığım senin uykusuz kalmanı hak ediyor muyuz?"

Ediyorsun, diye düşündü Jimin ama bir şey söylemedi.

"Uyurum o zaman."

"Söz ver."

Jimin gülümsedi. "Söz. Sen de o zaman bana söz ver, uykundan feragat edip beni uyurken izlemek yok."

"Yok."

"Söz ver."

"Söz."

İkisi de mutfakta dikilip birbirlerine söz veriyordu ancak ikisi de sözlerini yerine getireceğinden o kadar da emin değildi.

bu kadar güzel olmasanıza ben içime içime ölüyorum,,,

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

bu kadar güzel olmasanıza ben içime içime ölüyorum,,,

öyle güzelsin işte | yoonmin ✓ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin