Ölüyoruz değil mi?

117 49 109
                                    

Şuraya başlama tarihlerini alalım lütfen meleklerim.🍭

Bu ben değildim, olamazdım da diye düşünüyorum... Olmamalıydım değil mi? Tek tekrarladığım kelime grubu bunlar olmuştu bir senedir. Ne konuşmak istiyor, ne de bu beynimdeki düşünceleri konuşturmak istiyordum.
Ellerimle yanlardan başıma baskı uygulayarak karşı köşedeki sandalyeyi elime aldım. Odada bulunan yok denecek kadar küçük pencereden dışarıyı seyretmek adına koyduğum sandalyeye yavaşça bir adım daha attım.

Bir ses, bir yaşam etkisi, bir varoluş...
Yok, hiç bir şey yok bu lanet olası zindanda. Sadece ben ve varlığıyla yokluğu bir olan pencerem. Odamda bir bardak bile yok, sanırım atardamarıma saplamamdan korkuyorlar.
Doğrusu benden başka insanların yaşayıp yaşamadığı hakkında da bir bilgim dahi yok burada ve ben artık dayanamayıp günden güne o yanmaktan usanmış mum gibi eriyorum.
"Dayanamıyorum Kasey, kurtar beni."
Ellerimi birbirine birleştirmiş, dua ediyordum. Benim küçük Kasey' im, hadi arkadaşının yanına gel. Bak ölüyorum, görmüyor musun yoksa?
Gözlerimden boşalmaya başlamış tuzlu su yığınını koluma silmekle yetindim. Kasey buralardaydı biliyordum.

Yenmekten bir hâl almış olan parmak uçlarıma baktım, "Ne güzel duruyorlar değil mi?" dedi zihnim ve gözlerim yaşlardan kurtulmazken.
Tekrar baktım onlara ve zihnimde yankılanan sözlere şaşırmadım desem absürt olmazdı. "Kendine gel Macy, onlar senin parçan. Neler yapıyorsun öyle?
Susun artık, duymak istemiyorum!
Zihnimin derinliklerine lanetler savurdum, zorluyordu uzuvlarımı.
Beynim farklı, duyu organlarım farklı dildeydi benim. Hani bir geziye katılırsın ve bir sürü yabancı insan hep bir ağızdan konuşur ve ne yapacağını şaşırırsın ya, tek kelimeyle tanımlanma şeklim buydu. Macy olarak çok zorluklar geçirdim. Altı yaşında annemi kaybettim, babam bu yüzden sarhoş olmadan eve gelmeyen biri haline geldi ve ben en sonunda delirdim...

Doktorlar öyle diyor tabi, yoksa delirmedim ben. Hâlâ okulunda üstün başarılı bir öğrenci, herkesin gözdesi olan bir blog yazarıyım, sanırım yazarıydım. Uzun zaman oldu gün yüzü görmeyeli. Üç senedir burada hapis olmam, ardından annemin ölümünü hesaba katarsak koskoca on iki senedir bir sonbahar yağmuru dahi görmedi ağlamaktan bulanıklaşan ve artık neredeyse görmeyecek dereceye gelen gözlerim.
Oysa o yağmurlar ardından annem ve babamla çamurdan köfteler yapıyorduk. Çamur, hayatımın sıvanmasına yardımcı olan karışım, teşekkürler.

Herhalde o çamurdan köftelerin laneti üzerimden gitmiyor, çünkü bu kadar da şanssız olmak bir insan adına cehennem ateşi hissi veriyor.
"Cehennem meleğin geldi bebeğim, buradayım." Bu ses, bu Kasey'di. Buradaydı, tekrar gelmişti ve ben onu bırakmayacaktım. Canım arkadaşım, tek görünmeyen varlığım.
On bir sene öncesinde tanıştığım, dünyalar iyisi Kasey.

Annemin doğum günü gecesi, tavan arasına çıkmıştım.
Ona olan özlemim çığ gibi büyümüşken, ondan kalan birkaç parça eşyayı avuçlarıma almış soğuk parkelerin üzerinde oturuyordum.
Bir kutu; şeker pembesi, üzerinde işlemeleri olan deri bir kutu. O kadar heyecanlanmıştım ki o an, sanki annemden arda kalan bir hazine bulmuştum. Yavaşça olmakla birlikte dikkatlice kutuyu yerinden alarak, kucağımda bulundurmuş bir şekilde açmaya başladım.

Orada bulduğum kırmızı melek simgesi bulunduran kolye ile başlamıştı her şey ve cehennem meleğimle buluşmam. O geceden sonra ne okula giderken, ne de uyurken çıkartabilmiştim onu. İyilik aksediyordu içime, birde annem kokuyordu. Yalnızlığımı babamla bile gideremezken, bir gece ağlarken Kasey'i bulmuştum başucumda.
Babam bu durumu anlamadı elbet, yoksa çok kızardı.

Cehennem Meleği Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin